Hepimiz kendi masallarımızın kurbanıyız.
Ahmet Hamdi Tanpınar
*****
Mehti'den"Baba!"
Gözlerimden çıkan ateş içimden sıçrayan alevlerin eseriydi. Ruhumu bu kadar perişan edeninse başka biri olması acizliğimi ortaya koyarak sergiliyordu.
"Oğlum sakin ol, bir çözüm bulacağım fakat ondan uzak durmalı-""Duramıyorum"
Fısıltı gibi çıkan sesimle babama baktım, elini omzuma koydu ve bana anlayışla baktı.
"Ben buna bir çözüm bulacağım, sadece ona zarar vermemek için uzak dur"Hiçbir şey söylemeden arkamı döndüm ve kapıyı çarparak çıktım, daha fazla konuşmak sadece beni yaralardı.
*******
1 hafta sonra
Eve artık iyice alışmış herkesle yakınlaşmıştım, bir iki kişi bu yakınlaşmaya dâhil değildi. İnci sürekli bana kötü kötü bakıyor ve her fırsatta beni aşağılamaya çalışıyordu. Onun bu hallerine aldırış etmiyordum çünkü umrumda değildi, onun aksine ben onu umursamıyordum. Yıllar bana bunu öğretmişti, canını sıkan kimse ve her neyse umursamamak gerekti. Uykularım artık eskisi gibi kısa değildi, yani en azından yarım saat daha fazla uyuyabiliyordum. Boynumdaki yara neredeyse iyileşmişti fakat izi kalmıştı. Yaptığımız çalışmalarda az da olsa bir ilerleme kaydedebilmiştim, kendimi savunmaya çalışıyordum. İlerleme dediğimde yere yapışmam yaklaşık iki saniyeden on saniyeye falan çıkmıştı.
Dalgınca yerdeki kar beyazı halıya bakarken Ülkü kolumu dürtüp birşeyler anlatıyordu fakat ben orada değildim. Daldığım denizin tuzlu sularından kafama yediğim şaplakla çıktım, acıyan yeri ovuşturarak Ülkü'ye baktım. Birşey daha Ülkü, Buğlem ve Burak birer cadıydı, bunu geçen bir haftada öğrenmiş ve onları sorulara boğmuştum. Ruhuma süzülen hayat enerjisi beni bambaşka biri haline getirmeye başlamıştı, daha konuşkandım. Arada sıra gülüyor hatta kahkahalara bile boğuluyordum.
"Sana birşey anlatıyorum iki saattir"Dedi sitemle kollarını göğsünde birleştirerek.
"Dalmışım"
Dedim durgun bir ses tonuyla, Mehti o günden sonra benimle neredeyse hiç konuşmamıştı. Yüzüme bakmıyor beni görmezden geliyordu, bu durumun beni neden üzdüğünü bilmiyordum. İçim burkuluyor karnıma giren sancılı kramplar canımı yakıyordu.
"Ben çok açım"Dedi bahçe kapısından eve giren ve elindeki tişörtü üzerine geçiren Tolga. Ülkü ona kötü kötü bakması ve çenesini kaldırarak başka yöne dönmesi bendeki merakı uyandırdı.
"Siz gelmeyince bizde yedik ama Buğlem masayı kurmuştu"Dedim gözlerim ikisinin arasında gelip giderken, Tolga manidar bir şekilde Ülkü'ye bakarken Ülkü hiç ona bakmıyor elindeki telefonu ile oyun oynuyordu. Elini ensesine götürüp kaşıdı.
"Tamam o zaman"Dedi elini ensesinden çekip havada sallarken, gözlerini Ülkü'den bir an olsun çekmiyordu.
"Mutfağa gideyim ben"
Dedi sesini yükselterek, Ülkü kafasını telefondan ağır ağır kaldırıp ayakta dikilip ona bakan Tolga'ya baktı. Elindeki telefonu birden karnıma geçirince acıyla inleyip küfür ettim.
"Sen devam et, geliyorum"Ayağa kalkıp hızla mutfağa girdiğinde Tolga'da onu takip etti. Karnımın üzerinde tuttuğum telefonu elime alarak oyuna baktım. Şu telefon olayını bir türlü becerememiştim,yıllardır okuyacak birşeyim olmadığından okumamda aksamıştı haliyle. Oyunu oynamaya çalışırken odaklanmaya çalışırken dilimi çıkarmış kaşlarımı çatmıştım.
"Seni lanet zombi"Diyerek telefonu kenara fırlattım, bahçe kapısında dikilen Mehti'yi görmemle içim burkuldu, beni görmemiş gibi yaparak merdivenlere yöneldiğinde hiçbir şey yapmadım. Birinin peşinden koşturmak bana göre değildi sanırım, içimde birşeyler buna engel oluyordu. Bu kişi Mehti olsa bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Cüce
FantasyAy ruhunu dilinin tutulmasına neden olacak kadar güzel olan kadına emanet etti. Olmayan kalbinin teklediğini düşündü, deniz mavisi gözlerine bakarak. Şehvetle bir öpücük kondurdu çilek rengi dudaklarına. Gecenin sonunda, kadının rahmine bir bebek dü...