Caroline
Dürüstçe söyleyebilirim ki pazar günümüzün geri kalanı bok gibi geçti.
Evin içindeki gerginlik ele alınır safhaya gelmişti - ve bu sefer tek benim yüzümden değildi-. Heath yine triplere girerek eve geldiğinde Sam'le konuştuktan sonra onun ruh hali Sam'e geçmişti. Ve Godzilla'nın tekrar dünyaya gelmesinden daha kötü ne olabilir biliyor musun? Sinirli ve triplere girmiş bir Sam. İkisi de yukarıda bağırmayı bırakıp sinirli sinirli aşağı indikten sonra peşlerinden yeni uyanmış huysuz bir Matt geldi. Matt'le yüz yüze gelmek istemeyen ben, Owen'a veda edip kendi odama kapandım.
Ben odama kapandıktan sonra aşağıda neler oldu bilmiyordum ama arada kulaklık tıkalı kulağımdan içeri sızan bağırışları görmezden geldim. Hem Sam hem de Heath'in sinirli olduğu bir zamanda aralarına girmek büyük bir ihtimalle hayatımın sonunu getirirdi. Yarın, ikisi de sakinleştikten sonra gidip sorunun ne olduğunu sorardım.
Owen ve Riley yukarıda geçirdiğim üç saatin içinde gitmiş olmalılar ki, bir şeyler atıştırmak için indiğimde salonda uyuklayan Steven dışında aşağı kat boştu. Heath, Matt ve Sam nerede bilmiyordum ama karnımı doyurmak isteyen yanım ağır bastığından sorgulamadım.
Bir şeyler atıştırdıktan sonra yukarı çıkıp Matty Healy ile birlikte olduğum rüyanın devamını görebilmek için tekrar uyumaya çalıştım. Tanrı kendini cömert hissediyormuş ki Matty ile hayali beraberliğimize geri dönebildim.
Sabah telefonumun alarmıyla kalkmam diğer saatimin alarmıyla kalkmamdan bin kat daha iyiydi. Yani, kim Alex Turner'ın o meleksi sesi değil de ard arda çalan bir okul zili ile uyanmayı tercih eder ki?
10 Dakika içinde hazırlanıp kendimi kapıdan dışarı attım diyebilirdim. Okul kapılarına geldiğimde kendimi motordan atsam en fazla ne kadar incinirim diye düşünüyordum. Şu lanet 8 saatlik cehenneme gitmek yerine bileğimi kırmaya razıydım. Kolum değil ama. Sadece bileğim.
Korkmuş bir tavuk gibi okulun dış kapısında beklememeye karar verdim sonunda. Motorumu kapının yakınlarına park ettim. Ne zaman aceleyle buradan çıkman gerekecek hiç bilemezsin.
Kaskımı çıkarttıktan sonra ön bahçenin üstünde dolaştı gözlerim. Kimsenin olmamasına çok şaşırmıştım. Geç mi geldim yoksa? Telefonumun saatine baktığımda saatin 8 değil de 7'yi gösterdiğini gördüm.
Tanrım.
Okulda 8 saat geçirmek yetmiyormuş gibi kendi isteğimle bir saat daha mı ekledim? Bazen kendimden nefret ettiğim zamanlar oluyor ve dürüst olmam gerekiyorsa ben önümde duruyor olsaydım kesinlikle şamarı atmıştım.
Okula hiç erken gelmemiştim ve biraz tuhaftı. Her yer çok sessizdi. Dersten kaytarıp arka bahçede ağacın altına oturduğumda bile bu kadar sessiz olmuyordu.
Peki ne yapacaktım?
Eve mi dönsem? Hayır hayır, Matt'le ya da Sam'le karşılaşmak için çok erken bir saatti. Ve üşeniyordum.
Okulun etrafında bir tur atmaya karar verdim. Kim bilir, belki uykumu açardı. Okul binasının sol tarafından gittiğimde ek bina olan spor salonunu gördüm. Sikeyim yürümeyi. Gidip tribünde yatabilirdim.
Spor salonun kapısına geldiğimde açmaya çalıştım ama kapı kilitliydi. Arka kapısı açıktır umuduyla arkasına yöneldim ama bir arka kapı değil, bambaşka bir şey buldum.
Bir kütüphane.
Tanrım, bizim okulumuzda kaç tane kütüphane vardı? Tüm o bahçede yatıp uyumaya çalıştığım zamanlarda burada kullanılmayan, uyumaya müsait, terkedilmiş bir kütüphane mi vardı? İşte şimdi ben önümde olsaydım şamar atmak yaptığım tek şey olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Farklılıklar |DEVAM ETMİYOR
Teen FictionBirbirimizden F A R K L I Y D I K Caroline Carmichael ve Sam Monroe ile tanışın. Bu iki kız cehenneme, pardon, liseye başladıklarında sürtük pon-pon kızları, kendini beğenmiş playboylar ve ineklerle dolu bir yerde bulurlar kendilerini. Ve kısa s...