Caroline
"Günaydın!" Merdivenin son basamağını atladım ve salona giriş yaptım. Bugun hava ne kadar soğuk olsa da güneş inatla gökyüzündeki yerini koruyordu. Sabahın köründe kalkmayı sevmememe rağmen hiç itiraz etmeden kalktım ve okul için hazırlandım. Bugün perşembe günüydü ve içimde iyi bir his vardı.
Heath, Steven ve Sam günaydın gibi şeyler mırıldayıp işlerine geri döndü. Heath, elinde bir kahve fincanıyla koltukta oturmuş ayılmaya çalışıyordu. Sam, televizyonun karşısındaki koltuğa oturmuş, kahvaltı gevreği yiyordu ve Steven okul çantasıyla oyalanıyordu.
"Nasılsınız bakalım!" Donuk ifadelerinin mutluluğumu bozmasına izin vermeden coşkuyla sordum mutfağa ilerlerken. Meyve tabağını gözden geçirerek karnımdaki aç canavarı neyle susturabilirim diye düşündüm.
"Sabahın sekizi. Nasıl olmamızı bekliyorsun?" Dedi Sam ağzına bir kaşık kahvaltılık gevrek atmadan önce. Omuz silkerek elimdeki muzu soydum, koca bir ısırık aldım ve kalçamı tezgaha yasladım. "Sen neden bu kadar.. Canlısın?" Diye sordu gözlerini kısarak.
Sorduğu soruya gözlerimi devirdim. Ne yani, insan sabahları mutlu olamaz mı? Elimdeki muzu bitirerek kabuğunu çöp tenekesine attım.
"Ben her zaman canlıyım." Canlı kelimesini söylerken parmaklarımla tırnak işareti yaptım. "Sadece çoğu zaman içimde yaşamayı tercih ediyorum." Omuz silkerek tekli koltuğa ilerledim ve kendimi bırakarak bacaklarımı kendime çektim. Sam cevap verme gereği duymadan gözlerini devirdi ve önündeki televizyona döndü.
"Hadi, çıkalım. Yarım saatimiz var." Diye bilgilendirdi Steven. Çantasıyla olan işi bitmiş, kapının önüne bırakıyordu. Heath ve Sam ayaklanırken ben olduğum yerde kaldım ve kaşlarımı çattım.
"Matt'i beklemeyecek miyiz?" Şu son günlerde aramız daha çok düzelmişti. Koltukta uyuya kaldığımız gece birbirimizden ne kadar çok koptuğumuzu ve eskisi gibi olmadığımızı konuşmuştuk. Bunları düzeltmek için son günlerde çok çalıştık ve aramız gittikçe düzeliyordu. İşte mutlu olmamın sebeplerinden biri.
"Matt evde değil. Bugün abisine gideceğine dair bir not bırakmış." Diye cevap verdi Steven, üstüne ceketini giyerken. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
Not mu? Yüzümüze söylemeyi bekleyemeyecek kadar acelesi mi vardı? Omuz silkerek bu konu hakkındaki sorularımı aklımın uzak köşelerine yolladım. Şu anda bunları düşünmek koca bir baş ağrısı vermekten başka bir işe yaramayacaktı. En azından sonra Matt'e sorar, cevap alırdım. Derin nefes alarak botlarımı ayaklarıma geçirdim ve ceketimi giydim. Kapıdan çıkarak garaja ilerledik. Heath'le Sam Heath'in arabasında yerlerini aldılar. Steven'da kendi arabasının kapısını açarken beni motora binerken gördü.
"Benle gelmeyecek misin?" Tek kaşını kaldırarak bana bakıyordu. Kaskımı kafama geçirerek motora bindim.
"Hayır, kış gelmeden önce Angelo'yla biraz zaman geçirmek istiyorum." Sırıtarak motorumun kolunu okşadım. Steven'in gözlerini devirdiğini görmem için ona bakmama gerek yoktu.
Her zaman bir motor için 'Angelo' isminin yakışmadığını söylerdi. Ama ben, motoruma daha iyi bir ismin yakışmayacağına adım gibi emindim.
"Okulda görüşürüz!" Diye bağırmamla gaza yüklenmem bir oldu. Garajdan çıkarken duyduğum son sesler bir kapının kapanışı ve bir arabanın başlatılmasıydı.
On beş dakika sonra okulun kapısından giriş yapıyordum. Arkamda Heath'le her zamanki yerimize park ettik. Yol boyunca yarış yapmıştık ve galibiyeti ben kazanmıştım. Sırıtarak kaskımı çıkardım ve arabadan inen dostlarıma döndüm. Heath somurturken Sam kızgındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Farklılıklar |DEVAM ETMİYOR
Genç KurguBirbirimizden F A R K L I Y D I K Caroline Carmichael ve Sam Monroe ile tanışın. Bu iki kız cehenneme, pardon, liseye başladıklarında sürtük pon-pon kızları, kendini beğenmiş playboylar ve ineklerle dolu bir yerde bulurlar kendilerini. Ve kısa s...