Samantha
Okyanusun güçlü dalga sesleri uzaktan gelirken, uykumu iyi almış bir şekilde gözlerimi araladım. Okyanus dalgaları mı? Yerimde kıpırdanıp üzerinde yattığım yatağı inceledim.
Her zaman yattığım yataktan çok daha yumuşaktı ve daha büyüktü. Neler olduğunu sormak istercesine kafamı kaldırdım ama Caroline'ın yatağı olması gereken yerde değildi. Onun yerine kocaman bir pencere ardında sonsuz gibi görünen okyanus manzarası vardı.
Yerimde kıpırdanarak neler olduğunu anlamaya çalıştım. Yoganı yavaşça üzerimden attığımda bir titreme bedenimi buldu. Biraz sonra pencerenin hafif aralık olduğunu fark etmiştim. Camı kırılan penceremize cam takılmadığı için hala Steven'ın odasında kaldığımızı hatırlıyordum. Şuanki halimden memnun bir şekilde bacaklarımı yatağın bir kenarından sarkıttım ve ayaklarımın halısı olmayan soğuk zeminle birleşmesini izledim.
Zaman kaybetmeden kalktım ve pencereye ilerledim. Aralık kalan kısmını da kapatıp kilitlerlen kapının yavaşça açıldığını fark ettim. Arkama dönüp gelen kişiye baktığımda annemden başkası değildi.
Bana her zamanki sıcak gülümsemelerinden birini yollarken bende onu ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Aynı gülümsemeyi takındıktan sonra mutlulukla "Günaydın," dedim.
"Günaydın Sammy, erken uyanmışsın." Dedi önceden ancak telefonda duyabildiğim sesiyle. Neden buraya gelmiştim? Ne kadardır kalıyordum?
"Evet, dün erken uyumuştum." Dedim kendimi kontrol edemeden. Ama düşündüğümde geçen akşama dair bir şey hatırlamıyordum.
"Hadi aşağı gel, kahvaltı hazır." Bir şey dememi beklemeden odamdan çıktı ve koridorda ilerlemeye başladı. Dediğini yaparak kapıya ilerledim ve koridora çıktım. Etrafıma bakındığımda önceden hatırladığım kadarıyla duvarda asılı olan çerçeveler yerinde değildi. Annemin buradan alıp başka yere koyduğunu düşünerek biraz daha ilerledim. Tam merdivenden inecektim ki önceden evde bildim bileli merdivenin sağ tarafında duran sehpanın olmadığını fark ettim. Kafam karışmış bir şekilde merdivenden inmeye başladım.
"Anne, neden yukarıdaki sehpa yerli yer..." Cümlem yavaş yavaş son bulurken karşımda gördüğüm görüntüyle yerimde donup kaldım. Merdivenin sağ tarafından kalan üçlü koltuk takımı yerinde yoktu ve duvarda geniş ekran televizyonun yerinde sadece birkaç delik ve zamanla solmuş duvar boyası görünüyordu. Kafamı korkuyla annemlere çevirdiğimde mutfaktan geriye kalan bir masanın üzerine üç tane tane tabak yerleştirilmişti ve içleri boştu. Babam masanın baş tarafında öylece oturuyordu annem ise kafasını bana çevirmiş oturmamı bekliyordu. Babam neden gazetesini okumuyordu? "Anne?" Dedim dehşetimi belli etmemeye çalışarak. Yanlarına ilerledim ve masada göz gezdirdim. Üç tabağın ortasında bir tabağın içinde kesilmiş domatesler ve diğer tabağın içinde ise iç kısmı alınmış üç köşe ekmek duruyordu. Zaten domates sevmezdim, ne yiyecektim? Eşyalar neredeydi? Kapının çalmasıyla babamın yüzünün gerildiğini annemin de kaşlarının endişeyle çatıldığını gördüm.
"Bu kadar erken mi geleceklerdi, Dave?" Dedi annem endişesini sesine yansıtmamaya çalışarak ama beceremeyerek. Kapı bu kez daha sert çalınmıştı ve yerimde irkilmemi sağlamıştı.
"Anne, neler oluyor?" Dedim sanki bir bebekmişim gibi. Kapı üçüncü kez ve çok daha sert bir şekilde çalındığında neden kimsenin kapıya bakmadığını anlamamıştım. Arkamı dönüp kapıya ilerlerken babamın sesini duydum.
"Birazdan giderler, bekle." Dedi monoton bir ses tonuyla. Ne saçmalıyordu? Ölsem, babamın böyle söyleyeceği aklımın ucundan geçmezdi. Onu dinlemeyerek kapıya ilerledim ama bir adım daha atmamla kapının kilidi yere düştü ve kapı sert bir şekilde itildi. Elinde büyük ihtimalle bu işe yarayan bir alet tutan adam vardı. Arkasından takım elbiseli biri içeri girdi ve annemle babam ayaklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Farklılıklar |DEVAM ETMİYOR
Novela JuvenilBirbirimizden F A R K L I Y D I K Caroline Carmichael ve Sam Monroe ile tanışın. Bu iki kız cehenneme, pardon, liseye başladıklarında sürtük pon-pon kızları, kendini beğenmiş playboylar ve ineklerle dolu bir yerde bulurlar kendilerini. Ve kısa s...