KARMEN/iNTİKAM Bölüm 1

70 6 0
                                    

                        

1.BÖLÜM

Ben...

Uyandım ama canım yataktan çıkmak istemiyor. Yeniden gözlerimi kapatıyorum. En çok sevdiğim şey yataktan kalkmadan hayaller kurmak. Bunu niye yaptığımı bilmiyorum ama küçüklüğümden beri gelen bir nevi alışkanlık. Bazıları uyanır uyanmaz hemen yataktan fırlar, ama ben birkaç dakika hayal kurarım ve bundan çok hoşlanırım. Bazen kendimi deniz kenarında olduğumu, bazen yurt dışına gittiğimi, bazen çok ünlü bir şarkıcı olduğumu hayal ederim.

Peki, hiç insan kendi büyüdüğü ailesini bir tarafa bırakıp keşke şu adam benim babam ya da şu kadın benim annem olsaydı diye düşünür mü? Ben ara sıra onu da yapıyorum. Ama bu kişileri özellikle de televizyondan tanıdığım ünlü ve zengin ailelerden seçiyorum. Yani öyle çok büyük bir malikanede evde hizmetçilerle yaşam nasıl olurdu acaba diyorum. Büyük bir bahçesi olan, bahçesinde de kocaman havuzu olan bir ev. Her sabah önce havuzda önce bir saat yüzmeliyim. Ardından sevdiklerimle bahçede muhteşem bir kahvaltı. Sonra da ben manyak mıyım diyorum pişmanlıkla. Evet, para çok güzel ama annemin ya da babamın sevgisini verebilir miydiler acaba diye düşünüp onlara ihanet etmiş gibi utanıyorum kendimden.

Canım annem, yine erkenden kalkıp sofrayı hazırlamış sonra da işe gitmiş. Bir dediğimizi iki etmez. Devlet hastanesinde çocuk hemşiresi olarak çalışıyor ve çok yoruluyor ama hiç şikayet etmez. Çok üzülüyorum anneme, hepimizle ayrı ayrı ilgileniyor. Onu çok seviyorum. Kendini bize ve evine adamış bir kadın. Her şeyi önce bizim için düşünür. Kendi için hiçbir şey istediğini duymadım da görmedim de. Herkes mutlu olsun, iyi olsun ister ve elinden geleni yapar. İş yerinde de öyle. Kaç kere denk geldim. Hastaneye gelenlerin hasta ya da hasta yakını olsun hiç fark etmez, paralarının olmadığını hissetse hemen kendi cebinden çıkartıp parasını paylaşır. Bize kahvaltı hazırlamak için erken kalkma diyoruz ama dinlemiyor ki; "Ben hastanede arkadaşlarla kahvaltı yapıyorum. Ben hazırlamaz isem siz yalandan yaparsınız benimde içime sinmez" diyor. Bende annemin işten eve gelme zamanı yaklaşınca hemen sofrayı hazırlayıp çayı demliyorum. Çünkü annem çayı çok sever.

Ablam Banu. Hemen hemen iki yaş var aramızda. Daha bir gün bile annem için daha doğrusu bizim için bir şeyler yaptığını görmedim. Ben çok şaşırıyorum Banu'ya. Her konuda sorun çıkaran hep kendini haklı gören biri. Yani hayat sadece onun hayatı gibi davranıyor. Hiç birşeyden mutlu olmaz. Hep daha fazlasını ister. Ya da en önemli kişi kendisiymiş gibi davranıp herkesin de öyle düşünmesini bekler. Ben de çoğu zaman sırf annemle babamı üzmemek için susuyorum. Sanki abla o değil de benmişim gibi, her konuda daha anlayışlı, duyarlı ve uyumlu olmak bana düşüyor.

Babam sessiz kendi halinde evden işe, işten eve gidip gelen biri. Daha bir kere bile bu yaşımıza kadar hiçbirimize sesini bile yükselttiğini görmedim. Ama yine de ondan çok çekinir saygı duyarız. Ona sanki ortamı yumuşatma misyonu yüklenmiş. Nerede olursa olsun hep uyumlu, sakin yapıcı davranışlarından dolayı her yerde sevilen biri.

Banu ile aynı odayı paylaşıyoruz. Babam odamıza ranza yaptırmıştı. Ama hanımefendi orada yatmama bile izin vermedi. Ne yaptı etti beni odadan kovdu. Neymiş efendim üste yatınca korkuyormuş üstüne düşerim diye. O zaman ben altta yatayım, sen yukarıda yat dedim, bu seferde ben düşerim diyor. Yani hiçbir şeyi kabul etmiyor. Odamızda öyle büyük değil ki yataklarımızı yan yana koyalım. Ben de onunla kavga etmemek ve annemleri üzmemek için oturma odasında yatmaya başladım. O kadar bencil ki ikiz kadar benzemeseydik kardeş olmadığımızı dahi düşünecektim. Odadan kovdu beni ama yine de bana temizletiyor orayı. "Eline yapışmaz ya! Diğer odaları süpürürken orayı da süpür, ne var" diyor.

Annem bugün arayıp hatırlatmasa doktor randevum olduğunu unutmuştum bile. Belki de beynim artık unutmak istiyor bazı şeyleri. Tam anneme bugün gitmesem diyecektim ki, annem sanki bunu hissetmiş gibi "Hadi annem hemen kahvaltını yap ve geç kalma seni bekliyorum" demişti. Mecburen tamam demek zorunda kaldım.

Beş aydır gidiyorum Psikolog Orçun Beye. Hem de haftada iki kere. Artık kendimi daha iyi hissediyorum. Sık sık gördüğüm o kabuslarla da uyanmıyorum. Her tanıştığım kişilere şüphe ile de bakmıyor daha ilk dakikadan itibaren tüm şeceresini öğrenmeye çalışmıyorum. En önemlisi de artık her ne kadar bunu söylerken çok rahatsız olsam da kendime zarar vermeyi düşünmüyorum. Çok aptallıkmış bunu yapmaya kalkışmak. Bir sürü ilaç içmek...Adına intihar diyorlar ama ben kendime zarar vermek demeyi daha hafifletici buluyorum. Şu an bile düşününce midem bulandı. Hastaneye kaldırılmak midenin yıkanması hiç de kolay değil. Hele annemle babamın acılarının, korkularının yanı sıra bunu saklamaya çalışma çabalarını, soran eşe dosta dışarda yediği birşeyden zehirlenmiş midesini yıkadılar diye yalan söylemek zorunda kaldıklarını hatırladıkça kendimden nefret ediyorum. Ama sanırım halen benim için endişeliler. Daha doğrusu korkuyorlar. Yine intihara kalkışırım diye. Evde eskiden annemin sağlıkçı olmasından dolayı her türlü ilaç bulunurdu, konu komşuya bile gerektiğinde hemen ilaç temini yapardı şimdi ise bebek aspirini dahi yok.

Çok istediğim ve kazandığım bölüme kayıt yaptırmış ancak sağlık sorunlarım yüzünden dondurmak zorunda kalmıştım. İlk zamanlar buna fazla üzülmemiştim. Ya da üzülecek durumda değildim. Ama artık durumlar farklı. Bir an evvel okula dönmek istiyorum. Bu da tabii Psikolog Orçun Beyin tamamdır demesiyle olacak, bunu da biliyorum. Her seferinde bir ümitle gidiyor ama "Haftaya bekliyorum Karmen'ciğim" demesiyle tekrar yıkılıyorum. Aslında birçok konuyu konuşmuş çok yol almıştık. Ama Orçun Beye göre her şeyin üstünden tekrar tekrar gitmemiz gerekiyormuş. Eskisi gibi anlatırken zorlanmıyorum. Bunu Orçun Beye borçluyum. İnsana o kadar huzur veriyor ki. Bir kere insana çok güzel ve güven verici gözlerle bakıyor. Çok yakışıklı biri. Gerçi çok yakışıklı insanlardan hep korkmuşumdur. Çünkü okulda ne kadar yakışıklı çocuk tanıdıysam, hepsi de kendini beğenmiş havalı tiplerdi. Etrafında ki herkesi o yakışıklılıklarıyla elde edeceklerini sanıyorlardı. Ben de bunu çok itici buluyordum. İşte bu yüzden ilk zamanlarda Orçun Bey'den biraz çekinmiştim. O beni konuşturmaya çalışırken bende içimden onu anlamaya çalışıyordum. Neyse ki zamanla tanıdım da, o düşüncelerimden kurtuldum.

Dile kolay tam beş ay, haftada iki gün. İlk bir ay hiç konuşmadım sadece onu dinledim. Şimdi ise hiç susmuyorum. Kimseye anlatmadığım en özel şeylere kadar ona anlattım. Beni ailemden daha çok tanıyor olabilir. Bazen o soruyor ben cevaplıyorum bazen de sen ne anlatmak istiyorsan anlat diyor bende kafama göre takılıyorum. Sonra ben bunu nasıl anlatabildim diye kendime bile şaşırıyorum.

O kadar çok şey konuşmuştuk ki artık bana göre anlatacak başka bir şeyim kalmamıştı. Kalmamıştı da sanırım o kadar kontrollü gitmeme rağmen doktorumu kandıramamıştım. Çünkü bana her seferinde "Anlatmadığın başka şeyler var Karmen'ciğim sen hazır olana kadar bekleyeceğim" diyerek tüm sabır ve sevecenliğiyle beni şaşırtıyordu. Ama artık pes etmenin vakti gelmişti. Yani beş aydır beni dinleyen ama sıkıntılarımın asıl kaynağının şu ana kadar anlattıklarımın olmadığını bilen doktoruma gerçekleri anlatmanın zamanı gelmişti. Aslında korkuyor biraz da utanıyordum. Çünkü bu ana kadar onu oyalamış hatta bazen yalan bile söylemiştim. Ama o son söylediği sözler içime öyle bir oturmuştu ki artık gerçekleri anlatmam gerektiğine karar vermiştim.

"Meslek hayatımda hiç bu kadar çaresiz ve yetersiz kalmamıştım. Demek ki bende bir sorun var ki, bana halen gerçekleri anlatmadın. Annene karşıda kendimi mahcup hissediyorum. Çok söyledim başka arkadaşlara yönlendireyim diye ama o bunu istemedi. Sanırım annen bana senden daha çok güveniyor."

KARMEN- iNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin