Hayatımın en güzel gecesinden sonra, işler çok hızlı şekil değiştirdi tabi. Telefonuma gelen, yabancı numaralı bir mesajın hayatımı değiştireceğini elbette tahmin edemezdim. Ama öyle olmuştu. Bambaşka bir dünyanın içine girmiştim o günden sonra sanki...
Renkleri daha canlı görmeye başlamıştım. Aynada kendime çok daha fazla özeniyor, gözüm telefonumdan bir an için ayrılmıyordu. Kız arkadaşlarımı kıkırdayarak anlatacak bir hikayem vardı artık. Üstelik aklıma bile geldiğinde, yüzümü güldüren bir hikayeydi bu zaten.
Ömer...
Ömer, bambaşka bir adamdı. İlk bir kaç gün dalga geçildiğini düşünerek devam etti. Çünkü işleri çok yoğundu ve biz o yemekten sonra bir iki mesaj haricinde görüşememiştik. Malum, yeni mekanın işleri onu çok yoruyordu.
Kendi kendime dedim ki: Ne zaman bu kadar şanslı oldun ki? Al işte! Yakışıklı, zengin birinin bir süreliğine gülüp eğlendiği maskarası oldun, kızım Defne! Aferin sana. Sazan gibi atladın her şeye!
Ama sonra... İşler değişti tabi. O yemekten sonraki ilk adımlar, şirkete gönderilen çiçekler ve hediyelerle başladı. Benimle ilgilenemediği günleri telafi etti. Öğle yemeklerinde mutlaka görüşür olmuştuk. Kendisi gelemiyorsa bile, masama bırakılmış küçük notlar ve tatlı sürprizlerle varlığını hissettiriyordu.
Zamanla birlikte takılmaya başladık. Akşam yemekleri, sinemalar, sahil yürüyüşleri... Hatta bazen içmeye de gidiyorduk. Arkadaşlarımız tanıştı. Elbette bizimkiler Ömer'i çok sevdiler. Nihan, şeytanın bacağını bir kez kırdığımı, bu adamı elimden kaçırırsam sittin sene mutlu olamayacağımı bile söyledi. Zira bende öyle hissediyordum. Böyle bir adamla bile mutlu olamayacaksam, kiminle olurdum ki? Çok yakışıklıydı! Ama öyle tek başına, kuru bir yakışıklılıktan bahsetmiyorum. Bakışları, sesi, dokunuşu, yürüyüşü... Her yeri yakışıklıydı işte canım! Rabbimin vakitli gününe denk gelmişti belli ki.
Hem başarılı ve çalışkandı da... Sonra çok nazikti. Bazen kendimi kırılacakmış gibi hissetmeme neden oluyordu. Müthiş saygılıydı. Fikir ayrılığına düştüğümüzde asla beni manipüle etmeye çalışmıyordu. Fikrini söylüyor ve seçim şansını bana bırakıyordu. Bakın, gerçekten ağzı açık ayran budalası gibi aşık olmamak için çok direndim! Ama... Kim dayanabilirdi ki böylesi bir insan evladına?!
Bende dayanamadım elbet.
Şimdi yan yana, bizim evin bahçesinin önündeki basamakta otururken, geçirdiğimiz beş ay gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. Sanki dündü o lokantadan içeri girişim...
Ömer, iç çekti.
"Vay be! Resmen nişanlandık. Aldım seni!"
Dirseğimle karnını dürterken güldüm. Elimdeki yüzük parıl parıl parlıyordu. Geçen ay evlenme teklifi etmişti bana. Kim, henüz dört aydır tanıdığı bir adamın evlilik teklifini tereddütsüz bir şekilde hemen kabul edip, beşinci ayda da nişan yapardı? Tabii ki ben!
Çünkü Ömer, kartlarını çok açık oynamıştı. Kafenin bahçesindeki çınarın altında beni ilk öptüğü gün söylemişti ciddi düşündüğünü, benimle bir gelecek kurmak istediğini. Gerçi biraz daha yurdum insanı sözleri vardı ağzında ancak bakışlarından akan aşkı görünce, anlıyordunuz zaten neden böyle konuştuğunu. Çünkü bana yaşının otuza yaklaştığını, askerliğini yaptığını, işini kurduğunu ve hayatındaki tek eksiğin ben olduğumu söylemişti. Salak. Ama tatlı bir salaktı.
"Defne," demişti "oyun oynayacak vakti çoktan geçtim. Seni seviyorum, hep hayatımda ol istiyorum. Önümüzdeki tek engel, senin beni henüz yeterince tanımıyor olman. Ben artık sensiz olamam..."
Tanıyınca da sevmekten başka çarem kalmamıştı zaten.
Eli titreyerek okşamıştı, saçlarımı ve yanağımı. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Kafeyi birlikte kapatacaktık . Herkes gitmişti. Biz masaların bir tanesi hariç hepsini içeri koymuş, yerleri süpürdükten sonra kalan son masada, o çınarın altında dinleniyorduk. Sıcak bir yaz günüydü. Yüzüme yaklaşıp, zarifçe öpmüştü dudaklarımı. Ama kolları sabırsızdı. Sanki beni sarmak için hep bir acelesi vardı. Zaten temas bağımlısı bir adamdı. Birlikte girdiğimiz her ortamda benimle temas halinde olmalıydı. Aksi halde yaşadığı huzursuzluğu fark ediyordum hep. Eli, kolu, dirseği, serçe parmağı, omzu... Bir şekilde hep bana değer, dokunurdu.
Sonra dolu dolu beş ayımız oldu işte! Her anı sevgiyle doluydu. Ömer, öyle güzel seviyordu ki... Sevilmeye hayran bırakıyordu insanı.
"Evet! Aldın beni... Ama bak söz verdin! Nişanda olduğu gibi iki ayağımı bir pabuca sokmayacaksın! Düğün için bir yılımız var."
Güldü. Yüzümü sıkı sıkı tutup, sırasıyla; burnuma, dudaklarıma, çeneme öpücükler kondurdu.
"Tamam tamam. Söz vermiş bulundum bir kez. Dönmek olmaz artık. Çok şükür taktık şu yüzükleri ya... Artık gerisi bir şekilde gelir. Önemli değil yani."
Evet... İş yerinde tanışmak isteyen bir kaç kişi olunca ve aileme de görücüye gelmek isteyen komşuları duyunca, Ömer biraz paniklemişti sanırım. Şimdi, yüzündeki rahatlamış ve huzurlu ifade için her şeye değerdi.
"Ömer, teşekkür ederim."
"Ne için sevgilim?"
"Beni sevdiğin için, bana o mesajları attığın için, vazgeçmediğin için... Ben, biliyorum bazen zor bir insan oluyorum. Sinirli, agresif... Çabuk parladığımın farkındayım. Ama beni ve kriz anlarını öyle güzel idare ediyorsun ki... Sanırım senden başkası da katlanmazdı bana... Beni hayal bile edemeyeceğim bir aşkın ortasına bıraktın. Öyle mutluyum ki... İyi ki varsın."
"Defne, Defne'm... Sen, benim başıma gelen en mükemmel şeysin. Hani katlanmak diyorsun ya... Seninle geçirdiğim en kötü, en sıkıntılı anlar bile benim için ödül sayılır. Öyle başkasın ki..."
"Ömer..."
İkimizinde dolu doluydu gözleri. Tatlı bir öpücük daha bıraktı dudaklarıma. Sonra ikimiz aynı anda fısıldadık sonra:
"Seni seviyorum."
***
Evet arkadaşlar ani bir final oldu, farkındayım. Ama aklımda yazmak istediğim başka bir şey var. Ve bu diğer hikayelerime odaklanmama engel oluyor. O yüzden burayı yarım bırakmak istemedim.
Her bölümü ayrı bir hikaye olacak bir başlık açmayı düşünüyorum. Yani part part hikayeler olacak ve bunların çok büyük bir çoğunluğu fanfiction tarzı olacak. İçinde sıklıkla Defne ve Ömer senaryosu bulunacağını da şimdiden söyleyebilirim. Başlığı açtığımda duyuru olarak yayınlayacağım takipte kalın.
Şimdiye kadar okumuş, merak etmiş, yorum ve vote vermiş herkese çok çok teşekkür ederim. Destekleriniz, inanın, çok kıymetli. İyi ki varsınız! Umarım daha sonra yazdığım şeylerde de beni yalnız bırakmazsınız.
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın!