Saati bir kez daha kontrol ettim. Gece yarısına geliyordu. Sanki beni görecekmiş gibi saçlarımı özenle örmüş, hatta birazcık makyaj bile yapmıştım. Tekrar mesaj atıp, heveslisi gibi görünmek istemiyordum ama saat baya geçmişti ve ben, iyiden iyiye sabırsızlanmıştım. Tam WhatsApp'a girdiğim anda telefonum titremeye başladı. Arıyordu! Hiç tanımadığım bir adam için niye bu kadar çok heyecanlandığımı bilmesemde, salakça bir şekilde saçlarımı düzleyip telefonu açtım ve onun bir şey söylemesini beklemeden sesimi ben duyurdum.
"Alo?"
Bir kaç saniye sessizlik oldu. Sonra hafif bir öksürük sesinin ardından konuştu:
"Merhaba..."
Sesi oldukça erkeksi ama yumşaktı. Hemen tanıdığım sesleri aklımdan geçirdim. Hayır, hiç tanıdık gelmiyordu.
"Aramayacağını düşünmeye başlamıştım."
Derin derin alınan üç nefes sesi...
"Cesaretimi toplamam biraz zaman aldı, diyelim."
"Neden bu kadar çekiniyorsun, anlamıyorum? Bende sıradan bir insanım işte!"
Güldü. Gülüşü, kalbimi hızlandıracak kadar tatlı gelmişti.
"Sen mi sıradansın?Yapma, Defne! Sen, benim gördüğüm en mükemmel şeysin..."
"Söyleme öyle! Kendimi tuhaf hissediyorum."
"Seni ilk gördüğümde o kafedeydin yine... Kağıt toplayan çocuklara yemek ısmarlıyordun. Sanki her gün onlarla öğle yemeği yiyormuşçasına da normal görünüyordun. Çantasında, sokak hayvanlarına dağıtmak için, mama taşıyan bir kadınsın sen, Defne. Evinin penceresinde menekşeler var, senin. Çizdiklerini gördüm. Kendi ayakları üzerinde duran, müthiş yetenekli, merhametli, kültürlü, iyi niyetli, tüm bunlar yetmez gibi aklımı alacak kadar güzel bir kadınsın sen... Söyle bana, sana mükemmel demeyeyim de ne diyeyim?"
"Ben... Ne diyeceğimi bilemiyorum gerçekten... Teşekkür ederim."
"Etme... Ben teşekkür ederim."
"Niçin?"
"Karşıma çıktığın için... Ben, sana kadar, böyle hisler yaşamamıştım hiç! Aşka inancım tamdı ama hep... Yine de korkardım. Ya değmeyecek bir insanı seversem diye... Sen, benim şansımsın..."
"Eh... Kem küm kem..."
Kıkırdadı. Bende güldüm ve şapşallığı kesip, merak ettiklerimi sormaya başladım:
"Ne zamandır tanıyorsun beni?"
"Yedi buçuk ay oluyor..."
"Oha! Niye hiç gelmedin yanıma?"
"Reddedilmeye alışık bir bünyem yok. Yani, kendini beğenmiş davranmak istemiyorum ama karşı cins tarafından hep rağbet gördüm. O yüzden ilgi duyduğum hiç bir kadın geri çevirmedi beni. Söylediklerimi yanlış anlama lütfen, öyle her gün bir başka kadınla gezen bir adam değilim. Hatta çekingen bile sayılırım. Çok büyük bir kitleden bahsetmiyorum yani... Ama sen... Defne, sana ilgi duymuyorum. Sana tutuldum, ben. Nasıl oldu, ne zaman oldu bilmiyorum. Ama beni reddedersen, bununla başa çıkmam çok uzun zaman alabilir."
"Niye bana mesaj attın o zaman?"
"Buna dürüstçe cevap verirsem egoist olduğumu düşüneceksin..."
"Niye ki?"
"Çünkü... Fiziksel görüntümü beğeneceğinden eminim. Ben, yakışıklı bir adamım! O yüzden karakterimi tanı istiyorum, Defne. Eğer kişiliğimi seversen, istersen karşına çıkarım."
"Anonim... Senin kişiliğini de, karakterini de bu şekilde tanıyamam. Tanısam bile emin olamam."
"Neden böyle düşünüyorsun ki?"
"Gerçek değilsin çünkü! Sanalsın sen! Yarım dakika sonra telefonu kapatıp bu hattan kurtulursan, hiç var olmamış gibi gidebilirsin hayatımdan! Ya da bana yalanlar anlatabilirsin istediğin kadar! Hepsine inandırabilirsin beni, yalanlarının. Çünkü bu kadarsın işte! Senin, kendini anlattığın kadarıyla tanıyabilirim seni. Bak... İlgin çok hoşuma gitse de daha fazlasını bu şekilde elde edemezsin benden. Benim, seni tahlil etme ve inceleme hakkımı tamamen alıyorsun elimden. Sen, karşıma çıkmadan ne senden hoşlanabilirim, ne de karakterine güvenebilirim! Cesaretli olmak zorundasın. Seni, yakından tanımak isteyen bir kadın var karşında... Lütfen, sende bunu görmezden gelme ve karşıma çık."