Halam da arkadaş gibiydi kızlarıyla. Benimle de öyle. Oraya gitmek havamı değiştirecekti tamam dedim. O gün üç paket sigarayla gittim onlara, hissetmişim demek ki nedenini. Annemle babam hala arıyor ve ben yine açmıyordum. Evden çıktığımdan beri hiç konuşmamıştık. Öğrendim ki annem Kozan'a gelmiş yaylaya anneannemlerin yanına gitmiş. Biz halamlarla yiyecek içeceklerimizi alıp dama çıktık, sohbete daldık. O kadar neşeliydim ki uzun süre sonra hiçbir şey keyfimi bozsun istemiyordum. Ne yazık ki çok uzun sürmedi. Tam sohbete daldık gülüp eğleniyoruz derken telefonum çaldı, Meşter arıyordu. Beklemiyordum, yüzüm düştü istemsizce. Halam bendeki hali görünce bir an panikledi. Ne oldu neden açmıyorsun soruları ardı ardına geliyor fakat cevap veremiyordum. Kimse bir şey bilmiyordu anlatmayarak büyük hata yapıyordum sanırım bilmiyorum. Neden açmıyorsun sorusu beni tedirgin etmişti. Bu bela ve musibetin günah sebebi benmişim gibi yerimden kalkıp biraz uzaklaştım ve telefonu zoraki açtım. "Ne yapıyorsun nerelerdesin?" dedi o iğrenç sesiyle. Oturuyorum deyip kaldım. Sesi kısıklaştı ve günümün içine edecek sözleri söylemeye başladı. "Seni çok özledim, bir an önce gel." Telefonu kapattım. Gözlerimden yaşlar süzüldü canım yanıyordu. Ellerimle gözyaşlarımı silip geriye döndüm. Çardağa geçip oturduğumda endişeli gözlerle bakıyorlardı bana. Sorular yine arka arkaya geliyordu. "Ne oldu, neyin var" Annem, dedim. "Annemle babamı çok özledim." Gerçekten de özlemiştim. Ama o nefret ettiklerimi değil, gerçek bir anne ve babayı. İstanbul'a ilk geldiğimizdeki aile huzurunu çok özlemiştim. Beni bu karanlığın içinden çekip alacak anne babayı. Sarılıp güvende hissedeceğim aileyi. Bu yük benim yaşıma çok ağırdı. Tekrar kalktım yerimden hava almak için uzaklaştım. Daha doğrusu zehir solumak için. Tek tesellimdi şu sigara. Vallahi insanlar ondan daha tehlikeli. Düşüncelerle bayır aşağı aheste yürüyor, bir taraftan kendimi aradığım şarkıları telefonumdan dinlerken, bir taraftan dibini görmediğim sigarayı fırlatıp bir yenisini yakıyordum. O anki canımın yanışını sözlerle ifade etmem çok zor. Şarkılarda bile tesellisini bulamadığım ruhumun başka ellerce boğazlandığı hissini yaşıyordum. Bitsin istiyordum bir an önce her şey, bitsin ve yok olsun.
Akşam oldu. Çardaktayız yine. Başım deli gibi ağrıyor, koparıp bir kenara atmak istercesine şiddetli. Halamın eşi eczacı olduğundan evlerinde çok fazla ilaç vardı. Ağrı kesici istedim. Eve indik. Büyük bir dolabın önüne geldik içi ilaçlarla dolu. İlacı verdi, içtim ama aklım oradaydı. Aslında orayı görene kadar nasıl yapacağımı düşünemiyordum, ölmeyi istiyordum ama nasıl bir şekilde intihar edeceğimi bilmiyordum. Kafamdaki soruya yanıt arıyordum. Yalnız değildim o an birlikte tekrar çardağa çıktık. Saat gecenin on biri olmuştu. Benim yüzümden herkeste moraller bozuktu. Bir umutla kaçıp buralara geldim ve hepsinin huzurunu berbat ettim. Bir de suçluluk duygusu eklenmişti. Halamla eniştem eve geçmişti. Ben kızlarla çardakta kaldım. Hepsinin uyumasını bekledim. Onlar uyuyunca eve indim, halamların odasının lambası yanmıyordu. Uyuduklarına emin olunca o malum yere, aklımı meşgul eden ilaç dolabının önüne geldim. Işığı açmadan elime denk gelen ilaç kutularını göğsüme bastırıp tişörtümün alt tarafıyla üstünü örttüm. Mutfağa geçip koca bir bardak su aldım yanıma. Çardağa çıktım. Bir uca sessizce oturup halamın kızlarını süzüyordum. Bir taraftan da ellerim boş durmuyor gözyaşları içinde bezelye çıkarır gibi tek tek paketinden ayırıp avucuma dolduruyordum hapları. Öyle dalmışım ki avuçlarımın beş kutu ilaçla dolduğunu beton zemine düşen hap tanelerinin sesiyle fark edebildim. Gözyaşlarım dudaklarımın kıyısında geziniyordu. Önce haplar, ardından intihar eden damlaların şıpırdama sesleri. Son bakışlarımdı dünyaya öyle düşünüyordum. Bir ağız dolusu hap ağzımdaydı artık. Suyun yardımıyla yutmaya çalışıyordum hepsini. Soluk borumu çizerek aşağı süzüldüklerini boğazımın acısından hissedebiliyordum. Avucumda kalan son dört beş tane hapı da tane tane yuttum. Tarifini bilmediğim bir titreme sarıyordu bedenimi. Ruhumun bedenime emanet bıraktığı ağrılar ve beraberindeki ölüm heyecanının karmaşık duygusuyla başım dönmeye başladı. Hemen telefonu elime aldım. Ölmeden birkaç kelam yazmalıydım anneme. Çünkü en uzağımdaki tek yakın oydu benim için. Ve intiharın eşiğinde, sonsuzluğa yürümeden bütün nefretimi kustum ona. "...hep sizin yüzünüzden, her şey sizin yüzünden Allah belanızı versin"
Telefonu kenara bıraktım. Gözlerim kararıyor. Başım zonkluyor, ağrılar büsbütün bedenimi kuşatıyor. İki elimi yere koydum. Henüz başlayan bir mide sancısıyla beraber puslu gözlerimle yüzüstü uzandım kızların yanına. Ağlayacak takatim kalmamıştı. Taşımakta zorladığım başımı güçlükle kaldırıp yüzüme düşen saçlarımın arasından halamın kızlarına baktım. Gözlerim kararıyor, gözlerim karanlıktan da kara. Evet Feyza artık kurtuluyorsun sonsuz bir özgürlüğe sahip oluyorsun. İnsanların korktuğu o ölüm benim kurtuluşum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elveda Çocuk
غير روائيBurada anlatılanlar tamamen hayatımı anlatmaktadır, kurgu yoktur. Çocuklukta maruz kalınan psikolojik olarak etki yaratacak olayları içermektedir. Sizin için ağır olduğunu, etkileneceğinizi düşünüyorsanız okumamalısınız. Son olarak ''Hayat h...