Yavaş adımlarla, uzun koridorda kaşlarını çatıp beni seçmeye çalışarak yürüdü ve yanıma geldi, "Defne?" diye sordu. Ona kısa bir süre bakıp daha sonra kafamı çevirdim ve cevap vermeden yoluma devam ettim. Bilmiyorum… Belki bir şeyler yapardı, belki konuşurdu, belki daha iyi hissettirmeye çalışırdı ama istemedim o an. İsteyemedim. İyi olmayı istemedim, onun sesini duymayı isteyemedim. Kendimi düşünüyorum yine belki. Veya onu. Karmakarışık aklım, sağlıklı düşünemiyorum yine…
Arkamdan seslenişini duysam da umursamadım. Zamanı değildi. Zamanı kesinlikle değildi. Hızlıca uzaklaşıp kendimi tuvalete attım. Suratıma hızlı hızlı su çarpıp hemen tuvaletten çıktım. Ne oluyordu bunu yaptığımda bilmiyorum ama anlık da olsa o su suratıma değdiğinde iyi hissediyormuşum gibi oluyordu. Sinirli miydim, değil miydim hiçbir fikrim yoktu o an. Sadece bana değmemelerini istiyordum, sadece bana karışmasınlar… Ama yapmadılar, buna kızgınım belki de.
Sınıfa doğru ilerlerken Simay'ın kapı girişinde olduğunu gördüm. Birini arıyor gibiydi, suratı biraz endişeliydi hatta biraz değil bayağı endişeliydi. Yanına yaklaştığımda, "Defne özür dilerim, benim yüzümden." deyip bir anda sarıldı. Ondan ayrılıp suratına baktım. Karşılık verememiştim, vermemiştim. İnsanın içgüdüsel olarak eli oraya gidiyordu ama, ben yapamamıştım. Ben yapmazdım diğerlerinin yaptıklarını. Taştan bir heykel gibiydim, ne duygularım, ne de içgüdülerim vardı benim. Belki bu yüzden yaralıydım, belki bu yüzden kapalıydım dünyaya.
"Ne senin yüzünden?"
Sesimin hiçbir şeyden etkilenmemesi, benim için en büyük nimetti şu hayatımda. Ne hissedersem hissedeyim, asla değişmiyordu o soğuk tını. Aynı doğrultuda ilerliyordu. Oysa Simay çoktan yelkenlerini suya indirmişti. Islanmış kirpiklerini elleriyle sildi ve iki yanına indirdi.
"Benim yüzümden onların yanına gittin. Neden yaptın ki? Bıraksaydın bir şey yapamazlardı. Özür dilerim, üzüldün mü?" Duraksadı ve bir nefes aldı. “Üzüldün tabii, ne diye soruyorsam…”
"Senin yüzünden oraya gitmedim. Kendini suçlama ve bir daha asla karşımda böyle bir şey için ağlama."
O bana gözlerini açarak bakarken ekledim. “Ve üzülmedim.” Yavaşça başını salladı, bir şey konuşacaktı ama ne olduysa sustu sonra. Kızarmış gözlerini kırpıştırdı birkaç kez. Sonra bana baktı bir süre, suratı anlamsız bir ifade aldı ve sonra da yavaş hareketlerle arkasını dönüp sınıfa girdi. Arkasından ben de girdim ve onun gittiği yerlerden gidip, yerime oturdum. Sınıfa yavaş yavaş girmeye başlayanlar suratıma bakıp keyifle gülüyorlardı. Bu kesinlikle benim duygularımı incitmiyordu, aksine beynime ortalığı dağıtması için kötü sinyaller yolluyordu. Umurumda olmazdı, onların gülüşleri, onların eğlenceleri… Ben kendimi onlara göre ayarlayamazdım ki. Bu bendim… Belki ben bir tarihi esersem, onlar da benim minyatürümdü. Kendimden ne kadar nefret edersem edeyim, onlardan büyük olduğuma inanırdım. Gerekirse bunu itiraf eder, ama onlarla iletişim kurmamak için susardım. Böyleydim işte, gariptim…
Kol kola girmiş iki kız gülerek, "Yazık ya bütün okula rezil oldu. Ben olsam bir aylık sahte rapor alır okuldan yırtmaya çalışırdım." diyerek suratıma alaycı bakışlarıyla baktılar. Onlar için ne üzücüdür ki, onlara bakmadım bile… Umursamazdım, işte bu yüzden sevmiyorlardı beni. Daha da ileri gitseler, sinirlenmezdim. İçeri öğretmen girdi sonra. Sınıfı süzerken bir yandan da gülümsüyordu. İnsanlar mutlu olabiliyordu. İnsan gülümseyebiliyordu. Belki de ne kadar düzgün bir hayatı vardı. Ama hayır, kabul etmem bunu. Her insan yaralıdır ufaktan. Bazıları derin, bazıları daha az derin. Herkes farklı bir acı taşır yüreğinde, her kalp daha farklı sızlar. Her şampuanın gözünde bıraktığı acı değişiktir mesela. Ama kör etmez, acı çektirir. Yaşam da böyledir işte… Ölmezsin ama acı çekersin.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEPRESİF
Mystery / ThrillerBen bir renge sahip değilim. Siyah değilim, beyaz değilim, gri bile değilim. Rengimi ne gördüm ne de tahmin etmek için çabaladım. Yalnız saç diplerimden tutulup karanlığa fırlatıldığımı hatırlıyorum. Ha bir de, karanlığın beni yuttuğunu. Sonrasıysa...