- BÖLÜM 14 - İYİ DUYGULAR

222 13 0
                                    

Gözlerim ona doğru kaymaktan vazgeçti, bunun yerine yerin pürüzlü yüzeyine sabitlendi. "Çok garip." diye mırıldandım ve parmaklarımı saç diplerimde dolaştırdım. Kollarım Rus ruleti bozması oyunum yüzünden sızlıyordu ama bu hiçbir şey için engel oluşturmuyordu. Şartlar her ne olursa olsun acı çekmeye hazırdım.

"Değil mi?" diye sordu Anıl. Duymuş olmasına şaşırdım ama şaşırmam gereken tek şey o değildi.

"Ne hastalığın var?"diye sordum onu şaşırtarak. Kafasını bana çevirdiğini ona bakmasam da fark edebildim ama ona bakmamakta oldukça ısrarcıydım. Burada oturup ona elini nasıl kestiğini sorup muhabbeti kendime çevirecek değildim. Beni seneler sonra endişelendiren şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Beni endişelendiren, beni korkutan şeyin.

"Hastalık." diye mırıldandı dişlerinin arasından.

"Anlat." diye emrettim ona. Oysa kafasını duvara yasladı ve duvara vurduğu yerden tok bir ses çıktı.

"Yaşamak zor mu, Defne?"diye sordu kısık ama net bir sesle. Göz ucuyla suratına baktım. Gözleri sabit bir şekilde karşıya bakıyordu. Çok garip bir durumdaydık aslında. Ama anlamadan iyi hissediyordum. Her şey soğumuş gibiydi.

"Değil." dedim nefesimi sonuna kadar kullanırken. Ardından ben de kafamı geriye atıp duvara yasladım. Bu kez yukarıya bakmaya başladık ikimiz de. Hava soğuktu, bulutlar siyahtı. Sıkıntılıydı, boğuktu hava. İncelenmeye değer bir şey yoktu yani ortada.

"Beni başından atmaya çalışıyorsun." dedi alaycı ama bir o kadar da ciddi bir ses tonuyla. "Ama bilmiyorsun." Durdu ve yutkundu. Nefesini çekip bekledi bir süre. "Her neyse." dedi. "Beni reddetmene izin vermeyeceğim."

Durup onun söylediklerini kafamda tarttım. Sarhoş gibiydi. Kendine zarar verme düşüncesi bile onu korkutuyor, kanının çekilmesine neden oluyordu. Masumdu. Elini kestiği halde düştüğü hal içler acısıydı. El, bilek kadar acıtmazdı. Hassas noktalar... El derisi son sıralardaydı. Korkmuştu, korkuyordu. Gözümün önünde okul lavabosuna eğilmiş ağzından şiddetle akan kana korkuyla bakan bir görüntü canlandı. Henüz kan, onun için erkendi. Kan onun için korkunçtu. Uzaklarda bir eyalet, ya da bir göktaşı. Acı ona uzaktı, tıpkı benim duygulara uzak olduğum kadar.

"Sorduğum bu değildi." dedim sağ elimi pürüzlü asfaltta dolaştırırken.

"Ne yararı olacak?"diye sordu sitem edercesine. Cevap vermedim ama o devam etti. "O gün benim için ne kadar endişelendiğini tahmin edebiliyorum. Seni çok iyi tanıyorum, Defne."

"Tabi." dedim bu kez ona bakarak. "Bu yüzden buraya gelip kendini kestin."

"Canım çok yanmadı. Senin için korktum, kendim için değil." Gözlerimi kaçırıp kafamı duvardan doğrulttum ve dik bir şekilde oturdum.

"Ölmekten korkma." dedim gözlerine yeniden bakarken. "Yaşamak daha acıdır. Ölünce acı biter." Ardından, "Kimse için de korkma, acı kötü bir his değil inan bana."diye ekledim.

Anıl sustu. Sanki dediklerimi düşünüyor gibiydi ama cevap verme taraftarı gibi durmuyordu. Rüzgarın uğultusu ikimizin de seslerini bastırıyordu. Artık birbirimizin nefes alışverişlerini değil rüzgarın sert uğultusunu duyuyorduk.

Ayağa kalktım rüzgara rağmen. Bütün saçım sola doğru savruldu ve yüzümü kapattı. Ellerimle arkama attım ve Anıl'ın sağlam eline uzandım. "Hadi." dedim. "Hadi, kalk."

"Kalsaydık..." diye mırıldandı elini uzatmaya tereddüt ederken.

"Tutun."

Onu umursamayıp eline uzandım ve yavaşça çektim. Çok hafif olduğu söylenemezdi ama zorlanmamıştım da. Ayağa kalktığındaysa yalpaladı ve omzuma tutundu.

DEPRESİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin