- BÖLÜM 9 - GÖZYAŞI

325 16 1
                                    

Nereye bakarsam bakayım karanlıktı.

Ruhum karanlık, avuç içlerim karanlık…

Belki kanım bile kömür karasıydı şu yerde kim bilir, gözlerimle o koyu kırmızı rengi görmesem ihtimal verirdim belki buna.

Bu yaşıma kadar bir ottan farksız yaşamama rağmen, ruhumu kirli hissediyordum. Kapkara bir sis bulutu üzerime çökmüş de beni esir almıştı sanki. Öyle kirliydim, öyle bağışlanamaz…

Güç bela eve atmıştım kendimi hangi duygularla olduğunu bilmediğim o yoğunlukla. Ara ara kulaklarım uğulduyor, aklıma hiç olmadık şeyler gelip duruyordu. Stresliydim aslında. Ne kadar duygusuz da olsam, arada oluyordu bana da bir şeyler. Belki de bana öyle geliyordu, bilemiyorum.

Stres topuna dönmüş avuçlarım, tırnaklarımı geçirmemden yer yer dibe çökmüş gibi görünüyordu. Düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştıkça daha fazla derinlere daldığımı anladığımda, son çare mutfağa atıverdim kendimi. İlaç çekmecesini çektim zorlukla. Ellerimdeki güçsüzlük daha bir fazlaydı o anda, ruhum bataklıkta yüzüyordu sanki. Yorgundum, bitkindim.  3 tane uyku hapını elime döküp, birden suyla mideme gönderdim. Bunlar beni bir gün kesintisiz uyutabilir, pamuk gibi biri yapabilirdi. İstediğim ilk seçenekti, bu yüzden uyuyacaktım.  Şimdiyse gevşeyip uykuya dalma vaktiydi ve yapmam gereken tek şey gözlerimi kapayıp kendimi uykunun derinliklerine bırakmaktı.

* * *

Gözlerimi açtığımda çoktan ertesi gün olmuştu. Gördüğüm kabuslara el sallayıp bilinçaltımdan koşarak uzaklaştım. Bugün diğerlerinden farklı bir gündü, rüyalarımdan gerçek hayata yansıyansa bugün istersem annemi görebileceğimdi ve bu da bugünü diğer günlerden farklı kılıyordu. 

Yataktan kalkmak tam anlamıyla bir işkenceydi benim için. Bunu yapmak istediğime emin değildim. İlk kafamı kaldırmayı denedim, ama sonra kafam yastığa isteğim dışında düşünce daha fazla çabalamadım. Birkaç dakika gözlerim kapalı yatarken telefonum çalmaya başladı.  Elimle telefonu havaya kaldırdığımda Anıl ismini görünce şaşırdım. Anıl'ın numarasının bende olup olmadığını sorguladım kendime. Sonra, geçen yıl hastaneye kaldırılışımı hatırladım. Evden uzun sedyelerle çıkarken o evine geliyordu o gece. Beni ne durumda gördüğünün farkında değildi o an. Benim için kötüydü, hatta kötünün de kötüsü. Sonra evine bile girmeden benimle gelmişti o gece. Ne olduğunu anlayamadan bileğimdeki sargı bezleriyle ve başımda gözleri şişmiş olan Anıl’la karşılaşmıştım uyandığımda. Garip bir histi doğrusu… Sonra telefonuma kaydetmişti numarasını. Arayıp sorardı arada durumumu, sonra kırdım sanırım onu. Aramadı daha sonra. Alışmıştım ama işime de geldi bir bakıma. Güçsüz bir çırpınıştı bu. Her ne olursa olsun başarısız olunacaktı, bunu adım gibi biliyordum. Boğazımı temizleyip çalan melodiyi susturdum.

"Evet?"

"Selam, Defne."

"Selam."

"Nasılsın?"

"Standart, sen?"

"Aynı. Ne yapıyorsun bugün?"

"Evde olacağım."

"Okulda seni bekliyordum."

"Uzaklaştırma aldım."

Bir süre dursa da kurcalamadı daha fazla. Belki de en iyi yönüydü bu ana kadar şahit olduğum. Karıştırmazdı her şeyi, akışına bırakırdı. Anlayışlıydı, ısrarcı değildi. Benim gibi biri için eşsiz bir dost olabilirdi belki de… Ama bunlara ihtiyacım yoktu. Kendi çukurumda, tek başıma çürüyecektim ben.

"Bu akşam ne yapmayı planlıyorsun?"

"Televizyon başında pineklemeyi,”

"İlerisini düşünmeyi unutma yine de. Konuşmak istersen gelebilirim."

DEPRESİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin