- BÖLÜM 17 - YARALAR

135 10 0
                                    

Üzerimde tarifi mümkün olmayan müthiş bir ağırlık vardı. Serumun içinde sakinleştirici mi vardı bilmiyorum ama uyandığımda sanki üç gün kesintisiz uyumuşum gibi hissediyordum. Gerçi sakinleştiricilere alışıktı bünyem, bir şekilde almış olsam bile ne fark ederdi ki?

Tüm vücuduma yayılmış uyku halinden biraz olsun uzaklaşabilmek için gözlerimi yarım yamalak açmaya çalıştım. Üzerinde hastanenin adının basılı olduğu duvar saatinin tik tak sesleri sanki boş beyaz duvarlara çarpıyor, sonra akrep ve yelkovan bana doğru yarışıyorlardı. Odada yalnızdım, sadece sistematik bir klima uğultusu ve saat sesi vardı benim dışımda. Uykum boyunca Anıl'ın sesi dolanmıştı kulaklarımda. Ama şu an ne o ne de sesini seçebiliyordum bu sinir bozucu atmosferde.

Anıl'ın nerede olabileceğini düşünürken, kafamın üstünde sanki bir ampul yanmışçasına zihnimde bir anı belirdi.

Güneş hemen hemen yüzünü göstermeye başlamıştı, oda hafif günışığıyla aydınlanmıştı. Odanın jaluzisinin ipine uzandım ve perdeyi çekmek için öne eğildim ki, elimin üstünde bir ağırlık hissettim. Hep vardı o ağırlık oysa, niye ben şimdi hissetmeyi tercih etmiştim bilmiyorum.

Anıl'dı.

Anıl'ın elleri.

Kafası duvara dayalıydı ve tek kişilik koltuğa rahatsızca yayılmıştı. Bir süre öylece izledim onu. Hiçbir şey düşünemedim. Ne yaptığımın yanlış olduğunu, ne nasıl göründüğünü ne de bulunduğumuz hastane odasını. Bomboş bir zihinle izledim ve beraberindeki bir çift boş gözlerle. Sonra sanki izlediğimi anlamış gibi gözlerini açtı. Biraz utandı elimi tuttuğunu görmemden herhalde.

Elini hızla çekti ve çektiği elinin tersiyle sağ gözünü ovuşturdu. "Şey..." dedi kaçmaya çalışır gibi. Kaçmaya çalışıyordu, kızacağımı düşünüyordu belki de. Kim bilir nasıl buzlara sarmalamıştım kendimi onun gözünde.

"Uyanmışsın..." diye mırıldandı ağzının içinden. Saçları hiç uyumamış gibi düzgündü, koltukta oturur durumda uyuması göz önünde bulundurulursa bu anormal de sayılmazdı. Tüm bunlara benim için katlanıyordu. Bu gece burada benim için kalmıştı, benim için oturarak uyumuştu, benim için kendini kesmişti. Tüm bu fedakarlıklar benim içindi. Tuhaftı açıkçası bu durum, benim gibi biri için oldukça tuhaf.

"Evet," dedim. İçten içe keyifliydim ama bir anlık keyif asla dışıma vurmak istemezdi. Anıl koltukta dikleşti ve anlaşılamayan bir hareketlilikle ayağa kalktı. Arkasını dönüp kapıya doğru giderken, birden bir şey hatırlamışçasına durdu ve bana döndü. "Sen iyisin değil mi?"

Gülümsemek istedim ama gülümseyemedim. Oysa çok komikti bu hali, benim komiklik anlayışıma rağmen. "Standart." diye yanıtladım onu efsane cevabımla. Yalan söylemeyi sevmezdim. İyiyim desem yalan söylemiş olacaktım, ama bu kez kötüyüm desem de yalan söylemiş olacaktım. O yüzden standart en iyi cevaptı. Her zamanki gibi işte...

"Ha şey, ben lavaboya gidiyorum o zaman..."

"Rahat ol, her şey yolunda," diye konuştum bir anda. Nereden geldiğini anlamadığım ve bana kesinlikle yakışmayan bir samimilik etrafımda kötü ruhlar gibi dolanıyordu.

"Dikkat et kendine," dedi ve cevabımı beklemeden odadan çıktı. Hoş bekleseydi de vermezdim ya, neyse. Utancındandı bunlar, tahmin edebiliyordum. İyi de o niye utandı ki, bu ana kadar birçok kızla çıkmış olması gerekirdi. Benim elimi öylesine tutmuş olduğu için niye utanacaktı ki?

Anıdan yavaş adımlarla uzaklaştım. Şu ana hala yalnız olduğuma göre Anıl gelmemişti veya gelip gitmişti.

Kapı tıklandı ve ben cevap veremeden aralandı. O aradan onun ince bedeni geçti sakince. Annem. Ya da her neyse. Tam ağzımı açmış bir şeyler söyleyecektim ki elini havaya kaldırarak sözümü kesti.

DEPRESİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin