- BÖLÜM 11 - İZİN

323 17 2
                                    

Gözlerim benden habersiz yavaşça açılıverdi gecenin bir saatinde. Karşılaştığım şeyse ani olduğu için korkutmadı beni. Anıl'ın suratı... Dudakları kurumuştu biraz, kirpikleri de gözlerini kapatınca daha bir ahenkli düşüyordu göz altlarına. Uyardım sessizce kendimi. Ne yapıyorsun, Defne? Ona bakma. Ona bakma. Ona bakma.

Anıl sanki hissetmiş gibi o da açtı birden gözlerini, uyku mahmurluğuyla uzun uzun baktı gözlerime. Çok karanlık değildi oda, bu yüzden rahatsız olmuştum belki de. Sokak lambasından gelen ışık odayı loşlaştırmıştı, alnından burnuna kadar geometrik bir ışık parçası düşüyordu. Karanlık olmayan yerlerde uyuyamazdım asla, her yer simsiyah olacaktı. Ancak öyle uyurdum belki hiç uyanmadan... Ama uyumuştum şimdi tahminim 7-8 saat.

"Ne oldu?" diye sordu uykulu sesiyle. O an da çok garip hissettim işte. Karşımda biri vardı. Bir erkek. Bir insan. Yakındı. Kimsenin olmadığı kadar yakın. Ama kimse bilmiyordu ki onun kilometrelerce uzak olduğunu bana. Karşımdaydı şimdi, birkaç santimetre uzağımda. Yakındım şimdi birine, istemediğim kadar yakın. Aslına bakarsam farklı bir histi, belki güzel hissettirdiği bile söylenebilirdi.

"Saat 2."dedim sanki zorla konuşuyormuş gibi. Bir süre daha baktı gözlerime. Belki bir dakika... Ama çekmedi hiç bakışlarını, ben de çekmedim. Öyle baktık birbirimize anlamadan. Sonra sessizliği bozdu Anıl.

"Uyuyacak mısın?"

"Yeni uyandım."

"Beni de uyandırdın. Uyu,Defne."

"Eve gitmen gerekiyor."dedim sesim kısıklığından ayrışırken.

Cevap vermedi.

Gözlerini kapattı.

"Yarın okul var."

Cevap vermedi.

"Anıl?"

Ve yine cevap vermedi.

O an sanki mutlu olmuştum bir anlığına. Tamam, mutluluk değildi belki. Ama iyi hissettiren bir şeydi işte. Belki iyi hissetmeyi hak etmiyordum kendimce, belki iyilik kavramı adımın yanından teğet bile geçmiyordu ama o bir anlık iyilik, sanki beni karanlığımda yakalayan bir kasırga gibi uzak ülkelere savurmuştu. Beyaz bir yer... Ama sonra dönmüştüm yeniden memleketime. Karanlığıma, yalnızlığıma.

*

Koltuğun hızla sarsılışına uyandım bu kez. Ve sese. Anıl'ın sesine. Gözlerimi açtığımda gündüz olmamıştı, muhtemelen birkaç saat geçmişti üstünden uyanmamın. Ama şaşırtıcı olan şey bu değildi, şaşırtıcı olan şey Anıl'ın ciğerleri sökülüyormuşçasına öksürmesiydi. Yattığım yerden baktım ona. Dikilmişti yatakta, elini ağzına götürmüştü. Kırmızıydı suratı, terlemişti bir de.

"Anıl?"

Cevap vermedi. Yeniden sormadım ben de. Yataktan kalkıp su getirdim ona hızlıca. Suyu alırken de bir şeyleri kırıp döktüm ama takılmadım hiçbirine. Kalbim çarpıyordu normalinden daha hızlı. Heyecandan mı, endişeden mi... Sebebini bilmiyorum, yalnızca o hissettiğim iyilik uçuvermişti.

Suyu eline yerleştirdim. Bir yandan öksürüyor, bir yandan da suyu içmeye çalışıyordu. Kararımdan vazgeçtim ve elinden çektim bardağı. Ağzına doğru yaklaştırıp içirdim ona yavaşça. İyi gelmiş olacak ki rahatladı biraz, nefesi düzene girdi.

"Defne, ellerin titriyor." Duymak istemeden koltuğa bıraktım kendimi. Bardak da elimde titriyordu sanki. Elimi sakladım arkamda bir kenara. Sonra kafamı yere eğdim. Benim bile nefeslerim düzensizdi. Hızlı hızlı mutfağa gitmekten gerek olsa...

DEPRESİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin