Bölum 11

904 45 4
                                    

Kahyalarımla çay içiyorduk. Kraliçe saraya geldiğinden beri hiçbirşey değişmemişti. Kral ona kraliçelik mührünü bile vermemişti. Odasına bir kez olsun uğramamıştı. Kraliçenin yaptığı tek şey haremdeki hizmetkarlara eziyet etmekti. Buna ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum. Kahyalarım her gün onun etrafına yerleştirdikleri adamlardan haber alıp bana getiriyorlardı. Haremin tüm kontrolünü elime almalıydım ama nasıl yapacaktım bilmiyordum. 

"Majesteleri bizimle neden bu kadar samimisiniz"

"Saraydaki yalnızlığımı bir sizinle birde prensimle paylaşıyorumda ondan. Size güveniyorum. Yanımda olmanız harika bir mutluluk"

 "Teşekkür ederiz prensesim"

Dışardan gelen sesle konuşmamız bölünmüştü.

"Majesteleri, ben komutan Park izninizle giriyorum"

"Girebilirsin"

Komutan Park önümde eğildi. Kahyalarıma kalkmaları için işaret ettim. Kahyalarım ayağa kalkıp selamını verdikten sonra odadan çıktı.

"Evet Park... Neler oldu anlat bakalım..."

"Majesteleri Veliaht prensimizin adamlarının arasına adamımızı yerleştirdim emrettiğiniz üzere, bundan sonra her durumdan haberdar olacağız."

"İyi güzel kendini ele vermez değil mi?"

"Sanmıyorum Prensesim"

"Evet diğer dediklerimi ne yaptın"

"Emrettiğiniz gibi bir ev tuttum şehrin biraz dışından tadilatı devam ediyor. Ayrıca istediğiniz herşeyi o eve konumlandıracağım"

"Güzel... Sana güvenebileceğimi biliyordum... Eğitimimi gizli tutacağına söz vermen gerekiyor"

"Majesteleri bunu istediğinize emin misiniz? Şuana kadar hiçbir saray hanımı kılıç eğitimi almadı"

"Saray güvensiz bir yer kendimi ve prens Hwa'yı nasıl koruyacağımı öğrenmem lazım"

"Haklısınız prensesim... Başka bir isteğiniz var ?"

"Ah evet iyi hatırlattın ben beyaz bir at istiyorum böyle bembeyaz olsun tamam mı"

Komutan park tek yanak güldükten sonra konuşmaya başladı.

"Majesteleri, istediğiniz gibi bir at bulmaya çalışacağım."

Dışarıdan gelen çığlık seslerini duyunca kaşlarımı çattım ne olduğunu sorarcasına komutan Park'a baktım. İkimizde ayağa kalkıp konağın dışına çıktık. Gelen sesler uzaktan gelmiyordu. Kahya Lee koşarak yanıma geldi. Telaş içindeydi.

"Majesteleri yetişin kraliçe saray mutfağındaki hizmetkarları cezalandırıyor. Kendi kahyası şuanda kanlar içinde yerde yatıyor "

"Ne dediğinin farkında mısın sen"

Koşarak olayın olduğu yere gittim. Kraliçe elindeki sopayla yerde yatan hizmetkara vuruyordu. Kraliçenin kahyası ağlayarak yerde yatıyordu.

"Ne yapıyorsunuz burda Kraliçe!"

"Sen karışma Veliaht prenses"

"Ne?! Kraliçem bunu yapamazsınız suçları nedir söyleyin bana!"

"Yemeğime zehir koymuşlar"

Kahya Lee'ye döndüm.

"Doğru mu dedikleri"

"Hayır majesteleri sadece süt bozukmuş bilememişler"

"Derhal iç işlerindeki leydileri çağır"(iç işleri leydileri saraydaki bayan polis görevini görüyorlar)

"Emredersiniz"

Kraliçe bana dikkatli şekilde bakıyordu. Komutan Park tam arkamda duruyordu. 

"Veliaht prenses sen bana inanmıyor musun?"

"Hayır majesteleri, sadece bundan emin olmalıyız. Eğer zehirlendiyseniz cezasız kalmayacaktır lakin eğer cezalandırdığını hizmetkarlar masumsa sizden bedel istiyorum"

"Bedel mi? Basit bir saray hizmetçisi için bedel mi ödeyeceğim"

"Evet aynen öyle, basit dediğiniz insanlarda can taşıyor bu yüzden yaptığınızın bedelini ödemelisiniz"

Kraliçe elindeki sopayı bana doğru kaldırdı. Komutan Park önüme geçti. 

"Çekil önümden"

"O bir veliaht prenses, ve onun güvenliğinden sorumluyum. Eğer devam ederseniz ileri gitmek zorunda kalacağım Kraliçem"

Kraliçe elindeki sopayı yere attı. Kahyasının yüzüne gelince inledi.

"Kahya Kim"

"Emredin Veliaht prenses"

"Kraliçenin kahyasına yardım edin derhal tedavisiyle ilgilenin"

"Emredersiniz"

Kahya Kim hemen yanına iki hizmetçiyi alıp kraliçenin kahyasını tedavi için götürdü. Kraliçe sinirden kudurmuş gibi duruyordu. Ona sarayda kimin sözünün geçeceğini göstermek istiyordum.

"Kraliçeye konağına kadar eşlik edin"

İki hizmetkar kraliçenin koluna girdi. Konağına doğru götürmeye çalışırken kraliçe durmadan bağırıyordu.

"Bana dokunamazsınız çekin elinizi"

Hizmetkarlar korkarak bıraktı. Ellerimi yumruk yaptım.

"Emrediyorum kraliçeyi derhal götürün"

"Veliaht prenses haddini ve yerini bil"

Tam cevap verecektim ki kralı görmemle sustum. Ne zamandır burada olduğunu bilmiyordum. Benden sonra kralı gören herkes sustu. Hemen başlarını yere eğdiler.

"Neler oluyor burada?"

Kraliçe tam konuşacakken kral parmağıyla ona sus işareti yaptı. Bana bakıyordu.

"Majesteleri kraliçemiz zehir konduğunu düşünüyor yemeğine"

"Bu doğru mu peki"

"Hayır daha emin değiliz iç işleri leydileri bunu araştıracak"

"Anlaşıldı Prenses, Sana güveniyorum."

"Güveninizi boşa çıkarmayacağım efendim"

"Bundan sonra İç saraydan Veliaht prenses sorumludur. Kraliçelik mührü ona aittir. Kraliçe sadece konağında oturacak hiçbir işe karışmayacaktır. Bu yüzden Veliaht prensesin emirlerine birebir uyunuz"

Orada bulunan tüm kahyalar ve hizmetkarlar tek bir ağızdan emredersiniz dedi.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Kraliçenin kahyasının durumu nasıl?"

"İyi majesteleri, eski görevine geri dönecek"

"İyi güzel, hazırlık yapın veliaht prensin konağına gidiyoruz"

"Emredersiniz"

 Kapının önünden gelen seslerin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Yavaşça ayağa kalktım. Konağın dışına çıktığımda kahyalarımın askerler tarafından tutulduğunu gördüm. Anlamadığım şekilde iki asker koluma girdi. 

"Neler oluyor çekin ellerinizi üzerimden"

"Tutuklusunuz majesteleri. Kraliçeyi zehirleme suçundan dolayı sizi tutuklamamız emredildi"

Ağzımdan sadece şaşkınlık ifadesi olarak "Ne" çıkmıştı. Komutan Park'ı iki kolundan tutmuş bana doğru gelmesini engelliyorlardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken başımın döndüğünü farkettim. Bir anda dünya kararmıştı sanki...

MajesteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin