-Kuzey-Şirketten çıkıp arabama bindiğimde cebimde telefonumun olmadığını fark ettim. Telefonumu almak üzere şirkete girip asansöre bineceğim sırada Hayal'in hızlı adımlarla çıktığını gördüm. Ellinci kattan aşağı gerçekten merdivenleri kullanarak mı inmişti bu kadın? Telefonu boş verip onun peşinden gitmek üzere asansörden inip onu takip etmeye başladım. Şirketin arka sokağına kadar gidip siyah bir arabaya zorla bindirildi. Neler oluyordu böyle? Hemen şirketin önündeki arabama atlayıp onları takip etmeye çalıştım ama bir yerden sonra izlerini bana kaybettirmişlerdi. Kahretsin telefonumda şirkette kalmıştı.
Bir şeyler dönüyordu ve ben yine anlamıyordum ne oluyordu? Hayal'i yine kim zorla kaçırmıştı. Çıldırmak üzereydim, nereye götürdüler Hayal'i?
"Abi bir sağa bir sola yeter da başım döndü." Kerem'e bakıp gözlerimi devirdim. Telefonumda yanımda değildi. Kerem o gün şirkete gelmediği için evde olacağını düşünerek eve gelmiştim. Allah'tan Zehra yoktu alışveriş yapmak için birkaç korumayla çıkmıştı yoksa onu çekmek benim için daha da katlanılmaz olacaktı.
"Ne yapmamı bekliyorsun Kerem? Gözümün önünden asistanımı kaçırdıl-" içeriye giren korumalardan biriyle lafım yarıda kesilmişti.
"Kuzey Bey." Cüssesine nazaran korkarak gözlerini bana çevirmesiyle elindeki poşete baktım. "Ne bu?" diye sordum tüm sinirimi boşaltırcasına bağırırken. Elinden aldığımda cevap vermesine gerek kalmadan görmüştüm. Telefonum, oyuncak bebeğin üzerine yapıştırılmış bir not vardı. Bu yazı Hayal'in yazısıydı.
"Yıllar önce benden çaldığınla benim senden çaldığım belki de çok yakındı ama sen hiçbir zaman gözünün önünde duranı fark etmedin hep başka yerde aradın. Şimdi hesaplaşma vakti." Şerefsiz Selim Sandıklı bunu onun yaptırdığına yemin edebilirdim. Elimdeki bebeğe baktığımda bu bebeği birkaç saniye sonra tanımıştım.
-Ocak 2002-
"Oh benim canımın en içi gelmiş. Hoş geldin aşkım aç mısın?" okuldan geldiğimde kapıyı açan annem ile kocaman sarıldım ona. "Valla anne kurt gibi açım, hemen yemek yemek istiyorum." tam mutfağa yönlendiğim sırada annem beni sırt çantamdan tutarak durdurdu.
"Önce odana çık elini yüzünü yıka, üzerini değiştir ondan sonra." tüm itirazlarıma rağmen beni dinlemeyip yukarı odaya göndermişti bile. Tüm dediklerini yapıp mutfağa girdiğimde bana kocaman bir tebessümle bakıyordu.
"Anne kardeşimin gelmesine ne kadar kaldı?" diye sorarken masadaki patates kızartmasını ağzıma tıkıştırıyordum. "Az kaldı oğlum sadece üç ay." cevabına karşın benim de yüzümde onun tebessümünden oluştu. Her şeyim babama benzerdi sadece gülüşümün anneme benzediğini söylerdi herkes. Umarım kardeşim de şöyle annemin aksine çok çirkin olurdu da kime bakamazdı ona. Hoş güzel olsa da benim onun abisi bakamaz da.
"Bugün kardeşinin eşyalarını almak için baban geldiğinde alışverişe çıkacağız gelmek ister misin?" kafamı olumsuzca sağa sola salladım. "Hayır annecim, biliyorsun alışveriş yapmayı sevmiyorum. Hem ben bir şey yaptım." masumca söylediğim cümlelerle annem yaslandığı mutfak tezgahından ayrılıp başımın ucuna dikildi ve bana şüpheyle bakmaya başladı.
"Eğer yine okuldaki camı top oynarken kırdım dersen kızacağım. Tamam bebeğim senin hatalarına kızmıyoruz ama bunlardan bir ders çıkarma-" o konuşurken ayağa kalkıp salona bıraktığım hediye paketini alıp arkama sakladım. "Hayır anne ben kardeşim için bir şey aldım. Ona bir hediye." elimdeki paketi alıp açtığında annemin gözleri dolmuştu. Ona mavi elbiseli, sarı saçlı bir bebek almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM PATRONUM
Novela Juvenil"Demek yeni asistan sensin Hayal Özgüç." diyerek kafasını kaldırdı ve gözlerimizi buluşturdu. Ama bu bir şakaydı değil mi şaka olmalıydı. İnanamıyorum Kuzey Bey, dün markette dil çıkardığım adamdı. İşte şimdi bittim. Bazı yerlerinde gülmekten öleceğ...