16.BÖLÜM 🌸

7.7K 251 86
                                    

Arkadaşlar bu kadar geciktiğim için üzgünüm ve affınıza sığınıyorum. Kitabı yazarken bir kaç bölüm önden gitme kararı aldım çünkü bir bölümde yazdığım başka bölüme uymazsa onlara düzelte bilme şansım olsun diye. Beni anlayışla karşılayacağınızı umuyor, keyifli okumalar diiyorum... Teşekkürler 🙏

-Hayal-


Bu da neyin nesiydi şimdi? Kim göndermişti bunu? Bunu öğrenmek için hemen kapıya geri koştuğumda kargocu çocuk gitmişti bile. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladım, oyuncak bebeği ise arkamda tutuyordum.

"Hayal iyi misin?" gözlerimi sesiyle açtığımda meraklı gözlerle bana bakıyordu. Kafamı sorun yok dercesine salladım. "Sen bu kadar uzun süre gelmeyince bakayım dedim." elini ensesine götürerek açıklama yaptığında yanından hızla geçip merdivenleri tırmanmaya başladım. Bu bebek sağlam bir yerde kalmalıydı. En azından şimdilik. Dolabımın en ücra köşesine koyup kapağını kapattım. Aşağı indiğimde Zehra koltukta uyuyakalmıştı.

"Ben Zehra'yı yukarıya götüreyim." diyerek kucağına aldı onu Kerem ve beraber uzun koridorda gözden kayboldular. Ona baktığımda koltuğa oturmuş ayaktaki bana bakıyordu. Onun sol tarafındaki koltuğa oturduğumda bakışları beni takip ettiğinden biraz rahatsız olmuştum.

"Hayal, sürekli böyle kaçamayacağını biliyorsun değil mi?" dediğinde anlamamazlıktan geldim. "Neyden bahsettiğinizi anlamadım." bir an da ayağa kalkıp başıma dikildi ve beni bileğimden tutup ayağa kaldırdı.

"Eninde sonunda yine benim yanımda olacaksın. Baksana şu haline." diyerek sağ el işaret parmağını boynuma sürttü. "En küçük temasımızda bile nefes nefes kalıyorsun ve senin bu hallerine bayılıyorum Hayal. Yapma böyle Kuzey'in Hayal'ine bir şans vermelisin." bileğimi ondan kurtararak ovuşturdum.

"Siz neler diyorsunuz?" dememle belimden kavrayıp kendine çekti. Bu sefer daha seri hareket etmişti. "Sen benim ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun Hayal." Kerem'in gelme sesini duyduğumda ondan uzaklaştım.

Bugün büyük gündü yani en azından benim için. Havalimanında Rusya'dan gelecek olan ortakları bekliyordum. Rusça bildiğim için bu konuda oldukça şanslıydım ama o bunu bilmeden bir tercüman ayarlamıştı bile.

"Hoş geldiniz efendim." diyerek hepsiyle tek tek selamlaştım Rusça bir şekilde. Üçü kadın beşi erkekten oluşan sekiz kişilik bir ekiple gelmişlerdi ama birisi hepsinin aksine oldukça rahattı. Bunu kıyafetlerinden bile anlamanız mümkündü. Herkes takım elbisesi ve resmi kıyafetleyken onun üzerinde siyah bir kot pantolon ve beyaz tişört vardı. Gözlüklerini çıkardığında masmavi gözleriyle birçok kişinin dikkatini çekiyordu. Hepsine arabaya kadar rehberlik ettim. Araba siyah minibüs tarzıydı ama oldukça gösterişliydi, mafya babalarının arabası gibiydi.

"Siz tercüman mısınız?" diye soran kadına gülümseyerek döndüm. "Ah hayır ben tercüman değilim. Kuzey Aslan'ın kişisel asistanıyım." dememle kadının yüzündeki gülümseme büyüdü. Onun bir koltuk arkasında bulunan kadında sohbete katılmıştı;

"Kuzey Bey çok yakışıklı diyorlar bu doğru mu?" ellerimi yumruk yaparak sıktım. Sanane be sana mı kaldı onun yakışıklı olup olmaması?

"Bilmem bene yakışıklı olup olmaması çok önemli değil insanın kalbi güzel olsun." sohbet daha da ilerlerken İstanbul hakkında soruların gelmesi üzerine İstanbul'u anlatmaya çalışmıştım. Herkes sohbetin içindeydi bir kişi hariç, kıyafeti farklı olan adam. Dün gece fırsat bulup gelecek kişilerin dosyasına bakamadığım için kim olduğunu da bilmiyordum. Gözlerimle ona bakarken gözlükleri olduğu için bana bakıp bakmadığını anlayamıyordum. Telefonumun çalmasıyla hepsinden özür dileyerek açtım.

BENİM PATRONUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin