Uçaktan indiğimde babamın özel arabalarından biri beni almaya gelmişti. Ama ben eve kendim gitmek istiyordum. Şoföre eve kadar kendim gideceğimi söyledim. Çünkü bu ülkeyi, bu şehri önce tek başıma bir görmem lazımdı. Kim bilir belki de gerçekten bir insan olsaydım şu anda şu özlem diye bahsedilen şeyi hissediyor olurdum. Oysa ki düşündüklerim hissizlikten başka bir şey değildi.
Sahile doğru yol aldım. Denizi gören banklardan birine oturdum. Denizi izlerken buraya en son gelişim aklıma geldi. Annemle beraber yine bu banklardan birine oturmuştuk. Bana denizin ne kadar harika bir şey olduğundan söz ediyordu. Düşüncelerimi kafamdan savmak istedim. Hızla ayağa kalktım ve bir taksi bulmak için karşı yola geçecektim ki telefonum çaldı.
"Mark Amcam arıyor..."
Telefonu açtım ama konuşan kişi babamdı.
"Alo, kızım varabildin mi?"
"Evet baba merak etm-"
Cümlem yarıda kaldı çünkü karşıya geçmeye çalışırken bir arabanın tek tekerleği ayağımın üzerinden geçti. Ardından şoför panikli olduğunu düşündüğüm bir yüz ifadesiyle hemen araban indi.
"Kızım, iyi misin? Ne oldu? O ses ne?"
"Endişelenme baba ayağımın üzerinden araba geçti sadece." Bunları her zamanki gibi duygudan yoksun bir sesle söylemiştim.
"Ne?! Ne demek araba geçti? İyi misin?"
"Merak etme ben seni sonra arayacağım."
Telefonu hemen kapattım. Şoför yanıma yaklaştı. Ben hâlâ ayakta duruyordum çünkü canım yanmamıştı.
"Hanımefendi ben çok özür dilerim. Gerçi suç bende değildi siz önüme atladınız ama yine de kusura bakmayın. İyi misiniz?"
"İyiyim sadece kırıldı o kadar."
"Ne?! Kırıldı mı? Hanımefendi galiba siz şokla ne dediğinizin farkında değilsiniz. Ne demek kırıldı? Kırık olsa acıdan bayılırdınız."
"Beyefendi bir sorun yok dedim. Ben hallederim." Nasıl halledeceksem, evet acı hissetmiyorum ama dengede de kalamıyorum ki. Bir yerim kırılınca hep böyle oluyor. Ben daha ne olduğunu anlayamadan adam beni kucakladı ve arabasının arkasına attı. Evet attı çünkü buna bırakmak denmezdi. Aceleyle şoför koltuğuna geçti.
"Şimdi sakin olun sizi hemen hastaneye yetiştireceğim. Yüksek ihtimalle şu an şok geçiriyorsunuz."
"Kaç kez söylemem lazım bilmiyorum ama ben gayet iyiyim."
Dediklerimi dinlemeden beni hastaneye götürüyordu. Oysaki bunlara hiç gerek yoktu çünkü benim evimde her şeyimi halledecek olan son teknoloji biri vardı. 'Flora'. Flora benim sanal robotumdu. Kaldığım tüm evlerde çocukluğumdan beri her şeyimle o ilgilenirdi. Tedavi İşlemleri, Yemek İşlemleri... Daha akla gelmeyecek bir sürü şey.
O sırada çoktan hastaneye gelmiştik bile. Ben tam araban iniyordum ki. Ayağımın üzerinden arabayla geçen adam beni tekrar kucakladı.
"Beyefendi gerek yok diyorum. İndirir misiniz beni!"
Beni dinlemeden götürüyordu. Gözlerime bir baksa ne düşündüğünü anlayacağım ama adam bir kez bakmadı ki gözlerime. Asansöre bindik. O sırada gözlerime baktı ve 'Adın ne?' Dedi. Ben sorusuna cevap vermek yerine düşüncelerini okumayı tercih ettim.
Bir insan ancak bu kadar güzel olabilir. Hayır, anlamıyorum normalde olsa bayılmalıydı ama niye bayılmadı bu kız. Neyse Faruk şimdi olayı çözer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AJAN: DUYGUSUZ
FantasiBen Fiore Bianch nam-ı diğer Ajan: Duygusuz. Dünya'nın en ünlü aynı zamanda da en gizli ajanlarından biriyim. Herkes beni Ajan: Duygusuz olarak tanır ama şimdiye kadar çalıştığım birlik dışında kimse beni görmemiştir. Türk olmama rağmen babam yüzünd...