"Kusursuz cinayetin nedeni nedir?"***
Soğuk duvara yasladım yarı çıplak sırtımı. Bacaklarımı kendime doğru çektim. Gözlerimi kapattım ve sadece bir anlığına bile olsa burada olduğumu unutmak istedim. İçerisi güneş almıyor. Ben hızlı bir şekilde nefes aldıkça sırtımdaki çizikler canımı acıtıyor. Titreyerek yalvardım. Soğuk, demir kapıyı üzerime kapattılar. Adım atmaya korkuyorum, hiçbir şey görmüyorum. İçerisi, bodrum katı gibi rutubet kokuyor, aynı zamanda yiyecek kalıntıları. Burnum sürekli silmekten yara olmuş, soyuluyor. Pencere istiyorum. Küçük bile olsa bir güneş ışığı istiyorum. Ağlayamam, babam ağlayan çocuklardan nefret ediyor. Parmaklarımla ritim tuttum, geçecek, birazdan çıkacaksın buradan. Sadece küçük bir ceza. Canavarlar karanlıktan korkmaz.
"Özür dilerim, çıkarın beni buradan..." Çatallaşmış, cılız sesimi birilerinin duyması ve beni buradan çekip çıkartması için dua ettim. Yüzümü ellerimle kapattım, aciz bir çocuktum unutulmuş köşede. Ceza. Bu yalnızca acımasız bir ceza, kısa sürecek, her zamanki gibi. Oturduğum yerden üzerime tırmanacak küçük hayvanlar olma olasılığı beni iğrendiriyor. Babam beni burada unutursa ne yapardım? İsmini bile bilmediğim böcekler vardı belki de. Tiksiniyorum, korkuyorum. Tüm hayvanlardan nefret ediyorum. Kurumuş dudaklarımı aralamaya mecalim yoktu. Özür dilemek istedim, ağzımı açıp defalarca özür dilemek istedim. Farklı olduğumu kanıtlamak için bir şans daha verilmesini istedim sadece. Beni fark etsin, beni sevsin istedim. Özel değil miydim yoksa ben?
Demir kapı açıldığında yerden destek alarak ayaklandım. İçeriyi soğuk bir esinti doldurdu. Biraz da ışık. Çeşitli, tahta kasaların olduğu bir odaydı. Çok üşüdüm. Üzerindeki deri ceketi çıkardı. Omuzlarıma örttü. Sıcak elleri tenime değdiği anda içime dolan huzuru yüzümdeki buruk tebessümle belli ettim. Şefkatle baktı bana, parmak uçlarını çenemde gezdirdi. "Korkma, ben geldim." dedi fısıldarcasına. Büyük elleri ile beni göğsüne bastırdı. O an ağlamak istedim ama yapamadım, sadece bir kez olsun her çocuk gibi ağlamak istedim. Beceremedim. Gözlerimi yumdum sadece, abim benim için gelmişti. Ben güçlü, özel bir çocuktum. Ağlamak şımarıklıktı.
"Korkmadım. Bu benim iyiliğim içindi. Biliyorum." Güçsüz sesimle korktuğum gerçeğini inkar ettim. Korkak çocuklara burada yer yoktu. Saçlarımın arasından geçirdi elini.
"Geçti..." O an sonsuz bir ışık hep benimle olacak zannettim. Yanıldım. Çok kısa sürdü.
Ben küçük, zayıf bir çocuktum yıllar önce. Artık büyüdüm, farklıyım, hiçbir şey hissetmiyorum.
Ve bu evleri, ağaçları, dağları, taşları sığdıran siz.
Beni bu dünyaya sığdıramadınız.
Ağzımdaki kötü tatla düştüğüm bataklıktan kurtuldum, terden birbirine yapışmış olan saç diplerime dokundum. Alnımdaki ıslaklığı elimin tersiyle sildim. Bacaklarımı örten kalın yorganı tekmelercesine ittirdim. O da neydi öyle? Yaklaşık üç gündür hiç kabus görmemiştim, bu onlardan farklıydı. Gerçek, hiç olmadığı kadar gerçekti. Yatakta doğrulmayı başardım. Uyurken çıkarmadığım siyah çoraplarımı çıkardım. Komodinin üzerindeki kelebek tokayla önüme düşen saçlarımı arkadan tutturdum. Bir acele ile odamın yanındaki tuvalete gittim. Dizlerimin üzerine çökerek klozetin kapağını açtım. İşaret parmağımı küçük dilime değdirmeye çalıştım, biraz öğürmemle birlikte midemdekiler gibi aklımdaki tonla düşünceyi de kustum. Güne rahat başlamak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Ölümcül Günah
Lãng mạn"Beni bu dünyaya sığdıramadınız..." ** "Teşekkürler Raif Bey, harikasınız..." Kendi kendime mırıldanırken bir yandan da Raif Bey'in getirdiği poşetteki isteklerime bakıyordum. Halat ip almıştı, şu an aklımda kullanmak yoktu ama ne zaman neyin işe ya...