"Kusursuz bir cinayeti işleyen katil, hırslı mı olmalıdır, soğukkanlı mı?"
***
Bitki çayımı yudumladım, dayanıksız tahta masaya koyduğumda fazla ses çıktığını fark ettim. Kitabevi sessizdi her zamanki gibi. Elimdeki kitaba birkaç saniyeliğine ara verdim ve başımı ovuşturdum. Dünkü hava bugünküne göre soğuktu. Mevsim değişikliğinden olsa gerek, baş ağrısı yapıyordu. Aynı zamanda kitabevinin her zamanki cam kenarına oturmamın da etkisi vardı. Aptal güneş ışıkları gözüme giriyordu fakat katlanıyordum, Kerem'in hastanesini dikizleyebileceğim en doğru yerdi. Diğer sayfaya geçtim.
"Sevdiğiniz işi yapmak güzeldir, iyi bilirim bu duyguyu, çünkü ben de istediğim işi yaparak hayatını kazanan o azınlıktan biriyim. Ama bu durumu abartırsanız, yani hayatınızı tümüyle mesleğinizden ibaret sayarsanız, mutlu olmanız mümkün değildir. İşinizi ne kadar severseniz sevin, hayatın öteki alanlarından asla çekilmemeniz gerekir."
Satırları okuduğumda tebessüm ettim. Galiba Ahmet Ümit belirli bir saati olan, sigortalı işlerden falan bahsediyordu. Benim işimi ben hariç kimsenin işten saymadığına emindim. İşime bağlıydım, bugüne kadar hayatımın bir parçası olmuştu. Bu nedenle Kerem Ulu benim miladım olacaktı, o öldükten sonra ya yepyenide bir hayat kuracaktım ya da hayatımdan vazgeçecektim.
Kitabın kapağını kapattım. Siyah, büyük sırt çantamın ikinci fermuarını açtım, sıkıştırdım. Ayaklandığımda sandalye biraz geriye gitti ve rahatsız edici bir ses çıkardı. Çantamın sapından tuttum ve çıkışa doğru yöneldim.
"Pardon hanımefendi." Bu kadar hızlı olmamalıydı. Hiç istemesem de arkamı döndüm, çayımı getiren çocuktu. Üniversite öğrencisi olmalıydı, burada sabahları çalışıyordu. Getir götür yapmadığı zamanlarda test çözerken görüyordum onu, muhtemelen ikinci öğretimdi.
Tebessüm ettim. "Bir sorun mu var?" Yüzüm gergindi. Burada yüzlerce kitap vardı zaten, neden bir kitap sorun olsun ki?
"Ödünç kitap vermiyoruz, kitabı çantanıza attınız." Kıkırdadım. Kollarımı birbirine bağladım. Ona yaklaştım birkaç adım. Adına baktım, Serhan. Tatlı bir çocuksun Serhan, aynı zamanda çok yakışıklı. Keşke burada tanışmasaydık.
"Kitabı çantama mı atmışım? Kim görmüş?" Alayla baktım ona. Topuklu botlarımla aynı boya geliyorduk. Yanlış bir şey demek istemiyordu, klasik bir çalışandı.
"Sorun çıksın istemiyorum, lütfen kitabı aldığınız rafa koyun." Sinirledim, elimdeki çantayı havaya kaldırdım. Yüzünün hizasından yere bıraktım. Biraz ses çıkmıştı, birkaç kişinin de dikkatini çektiğine eminim.
"Neden kanıtlamıyorsun Serhancığım, al lütfen. Çekinme." Aramak istememişti ama kendini haklı gösterecek bir kanıt vardı önünde ve itiraz etmedi. İlk fermuarı açtı. İçinde sadece atkı ve şapka vardı. Hiç takmazdım, yalnızca dolu gözükmesi içindi. Zaten Serhan zeki bir çocuk olsaydı bu havada atkı bere taşımamdan şüphelenirdi. Yan masadaki iki kadın ayaklandı. Sarışın, yüzü biraz da kırışmış olan kadın cüzdanını çıkardı ve daha sonra girmekte zorlandığı pantolonunun arka cebine koydu. Karşısındaki kız büyük ihtimalle çocuğuydu. Onunla sohbet ederken büyük ihtimalle fark etmemişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Ölümcül Günah
Romance"Beni bu dünyaya sığdıramadınız..." ** "Teşekkürler Raif Bey, harikasınız..." Kendi kendime mırıldanırken bir yandan da Raif Bey'in getirdiği poşetteki isteklerime bakıyordum. Halat ip almıştı, şu an aklımda kullanmak yoktu ama ne zaman neyin işe ya...