Güneşin en güzel vakitlerinde uykumdan kalkınca yavaş yavaş yattığım yerden kalktım. Güneş her zamanki gibi açıyor, insanlar her zamanki gibi işlerine gidiyor, horozlar her zamanki saatinde ötüyordu ama ben her zamanki gibi olamıyordum daha doğrusu eskisi gibi olamıyordum. Eskisi gibi güzel gülmüyordum. Eskisi gibi içten ve kalpten konuşmuyordum. Eskisi gibi insanlara heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıp onların fikirlerini almıyordum.
Kendimi o zamanlardaki kadar umutlu, hissetmiyordum.Duygularımı dibine kadar yaşayan benliğim çöpe atılmış ve yerine duygusuz bir canavar gelmişti. O canavar öyle bir taht kurmuştu ki kalbimde, bu imparatorluğu yıkmak gözümü korkutuyordu. Küçücük bir canavarı kalbim elleriyle besleyip büyütmüştü. Ama beslediği şeyin ihanet edeceğini anlamayıp koşulsuz bir şekilde güvendiği için aptallık etmişti.
Kalp ne zaman doğru karar verir ki?
Her zaman insanı dibe çeken şey kalbimizin içinde büyüttüklerimizdi.Ama beyin öyle miydi?
İçine doğru bilgileri alıp kontrol ediyor sonra da gerekliyse içine alıyor gereksizse atıyordu.Beynimin içindeki tüm hücreleri seviyorum. Önceden nefret ettiğim bu organ şimdi ise en sevdiğimdi. Doğru kullanıldığı zaman öyle de işe yarıyordu ki buna o beynin sahibi bile şaşırıyordu.
Bugün zihnim yine formunda. Kendimden geçercesine kitap okumak istiyordum ve kitaplıktan okumadığım kitabı alacakken aklıma bir şeyler geldi.
Ben Meftun Akbulut ve bugün ailemle birlikte gitmemiz gereken bir iş yemeği vardı. Neyse ki çoğu mütevazı insanlardı ve onlara biraz da olsa iyi olmaya çabalıyordum. Zaten bir çoğu gereksiz insanlarla uğraşıyordu bir de benimle uğraşsınlar istemiyordum.
Odaya kız kardeşim Efra gelince saçlarının güneşte ne kadar da parladığını fark ettim. Bugün gözüme ayrı bir güzel gözükmüştü.
"Abla bugün alışveriş yapmayacak mıyız? Akşama yemek var ve benim elbisem yok."dediğinde "Dolabın zibilyon tane elbise kaynıyor. Oradan birini al işte."dedim. Sonradan kafama jeton düştü. Çoğu elbisesini yetimhaneye bağışlamıştı. Bu kadar elbiseyi ben ne yapacağım diyerek.
"Tamam tamam kahvaltı yapalım öyle gidelim. Kendimiz mi gideceğiz İlyas mı götürecek?"diye sordum.
"İlyas götürsün ya işi ne?"diyerek "İLYAS"diye kulağımın dibinde bağırdı.
"Efendim."diye odaya tıklatarak giren erkek kardeşim ikizi Efra'ya ne istiyorsun dercesine baktı.
"Bizi çarşıya çıkarsana elbise alacağız da."diye şirin şirin söyledi. İlyas da "Kahvaltı yapalım sonra gideriz."dedi. Olur anlamında başımızı salladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu Karadeniz Turu
Teen FictionHayallerimi gerçekleştirmek zordu. Özellikle de işin içine vicdanım girince bunu hak etmediğimi sanmıştım. Umutlarımın bir bir, tek tek ve acımasızca öldürdüğümü düşünmüştüm. Ama unuttuğum bir şey vardı. Ben hayallerimi yok edecek ve onları çok basi...