İnsanın mutsuzken, mutlu bir zamanı hatırlaması kadar büyük bir acı yoktur.Dante'nin çok sevdiğim bir sözüdür.
Aynı çağda yaşadığım insanlar beni anlamazken yıllar öncesinden yaşayan bir insan nasıl oluyor da içimdeki duyguları böyle güzel yansıtabiliyordu?
Kendimi kaybettiğim bu dönemde geçmişte yaşayan insanların cümlelerine yapışkan tutkal gibi yapışma hastalığına kapılmıştım.
Hayaller aleminden gerçekler alemine iniş yaptım. Bu da bana ağıra patladı. Ne sanıyordum ki zaten? Gerçek dünyanın efsane bir şey olduğunu mu yoksa kafamdaki gibi güzel şeyler olacağını mı?
Gerçek dünya öyle bir şeydi ki insanı dipsiz kara deliğine çekecek kadar karanlık ve iğrenç şeylerle doluydu. Eğer insan kendine değer verip zihnini özgür bırakırsa yaşamaya değer bir hayat oluyordu bu hayat.
Zihnini altın kafesinden çıkaramayan ben ise altın parmaklıklardan dışarıya bakıyordum. Herkes altın parmaklıklarda mutlu olduğumu sanıyordu. Aslında düşüncelerinde biraz da olsa haklılardı çünkü demir ve pasaklı bir kafeste değildim ama kafes kafesti işte. Özgürlüğünün kısıtlandığı her yer kalbine takılan en büyük prangaydı.
Kendimi değersiz hissetmiyorum çünkü bana değer veren bir aileye sahibim ama zihnim kendi kendine o değeri düşürmeye çalıştığı için arada bir yerde sıkışıp kalıyorum. Bir yanımda değerli bir yanımda değersiz hissettiren duygular var ve ben birkaç yıldır yönümü değersiz hisseden tarafa dönmüştüm.
Duygularım ve aklım beni faytonda yönlendiren iki attı. Biri başka tarafa öbürü başka tarafa gidince bende iyi duygularımı yaraladım ve aklımla yola devam ettim. Bu da kalbimin ritminin ayarını bozmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Vicdanımın sesi kalbimin anahtarını kilitlemeye yetti. Aptal kalbim her şeye kendini öyle bir kapatmıştı ki ben onunla nasıl uğraşacaktım?
Hayatta hiçbir zaman en iyisi olmak için uğraşmamıştım. Ben en iyisi en mükemmeli en vicdanlısı en vicdansızı en güzeli en çirkini en başarılısı en başarısızı olmak istemiyordum. Ben sadece kendime, özüme geri dönmek istiyordum.
Bazı konularda değişim şart olduğu için değişmek zorunda kalmıştım ama bu sadece bana özgü bir şey değildi. Yaş ilerledikçe insanın olgunluğu yavaşça tohumluktan çıkıp meyveye dönüşüyordu. Bu önüne geçilmez zor bir oyundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu Karadeniz Turu
Teen FictionHayallerimi gerçekleştirmek zordu. Özellikle de işin içine vicdanım girince bunu hak etmediğimi sanmıştım. Umutlarımın bir bir, tek tek ve acımasızca öldürdüğümü düşünmüştüm. Ama unuttuğum bir şey vardı. Ben hayallerimi yok edecek ve onları çok basi...