T w o

7K 832 343
                                    


"Artık yaşamaya tahammülüm kaldığını sanmıyorum.

Her şey günden güne daha çok zorlaşıyor ve ben kendimi günden güne daha fazla kaybediyorum. Hastalanıyorum, sürekli ilaç kullanıyor ve fenalaşıyorum ancak bir türlü ölemiyorum. Yoruluyorum. Hem fiziksel olarak hem ruhsal olarak çok yoruluyorum. Tanrım, yalvarıyorum sana canımı alacaksan al da bitsin bu iş.

Yazmak dışında hiçbir şey yapmak istemiyorum. Hiçbir sınava çalışmak, bunlara katlanmak zorunda olmak istemiyorum. Tanrım, yardım et bana. Ne olursun yardım et. Hayatım o gittikten sonra amaçsız bir hurdalığa döndü. Uyanıyorum, okula gidiyorum ve ona ne kadar muhtaç olduğumu düşünüyorum.

Tanrım, yarım bir kalple yaşamak yemin ederim ki çok zor. Lütfen ya kalbimin diğer yarısını bana geri ver, ya da tamamını benden çek al."

"Jimin? Ne yazıyorsun?"

İngiliz Tarih'ini anlatan Bay Cooper'ın sesini duyan Jimin kendiden bağımsız hareket eden parmaklarını durdurarak kafasını kaldırdı. Dersi dinlemediği açıkça ortadaydı ve verecek cevabı yoktu.

"Bir deneme yazısı yazıyordum efendim."

Öğretmeni bir süre sinirle Jimin'e baksa da böyle bir öğrenciyi kaybetmek istemeğinden derin bir nefes aldı ve beyninde söyleyeceği kelimeleri topladı.

"Deneme dersleriniz bu yüzden var Bay Park ancak bu iş İngiliz Tarih'inden daha çok ilginizi çekiyorsa, rica ediyorum bunu yapmaya dışarıda devam edin."

Jimin şu ana kadar hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştı ve öğretmenleriyle ters düşmek istediği son şey bile değildi ama kendinden hiç beklemeyeceği bir hareket yaptı. Çantasını topladı ve amfideki bütün gözler ondayken "İyi dersler efendim." diyerek orayı terk etti.

Ayın on ikisiydi. Çocuk iç çekerek koca binadan dışarı çıktı ve kendisini arka bahçeye attı. En büyük ağaçlardan birinin altına yerleşmeden önce çantasını kenara koyup dizlerini kendine doğru çekti. Bir süre öylece oturdu ve neden böyle biri olduğunu düşündü.

Bütün bu ders veya vize zorluklarını çeken tek kişi kendisi değildi. Bütün makalelerle boğuşan ya da aşk acısı çeken tek kişi de değildi. Ancak şımarık bir çocuk gibi davranıyor, sürekli mızmızlanıyor, her dakika yaşamaktan şikayet ediyordu.

Francis'in vediği sigara paketini cebinden çıkarıp bir süre boyunca ona baktı. Geçiriyor muydu gerçekten her şeyi? İnsanların bahsettiği kadar huzur veriyor muydu? Jimin bir süre pakete baktıktan sonra onu da çantasının yanına fırlattı ve gözünü bahçeye dikti.

Ne zaman buraya gelip bir ağacın altına otursa, aklına Jungkook ile ilk konuştukları an; yani kıymık olayı geliyordu.

Gözleri dolmaya başlayınca içten içe kendine bir küfür savursa da temiz havayı ciğerlerine doldurmak istedi. Uzun süredir doğru düzgün nefes girmeyen bedenine saf oksijen girsin istedi ve bir süre daha öyle durdu.

Ölmeyi hiç şu sıralar istediği kadar dilememişti.

Onu eskisi kadar tabi ki sevmiyordu. İnsan yüzünü, hareketlerini unuttuğu birini nasıl aynı hisle sevebilirdi ki? Ama her zaman yoğun özlemi hissedebiliyordu. Kalbinin hızla attığı, onun gülüşünü dakikalarca izlediği, teneffüse onun için çıktığı, okul denen lanet yere onun için katlandığı, mesajlaşırken midesinde hissettiği o inanılmaz duyguları... O zamanları çok özlüyordu.

Şimdiyse, yaşamak için hiçbir sebebi kalmamış gibiydi. Hala nefes alıyor oluşunun tek nedeni, ne olursa olsun ona katlanan ailesi ve birkaç aylık olmasına rağmen ona fazlasıyla değer veren arkadaşı Rae'ydi.

Sessizce ağladığı birkaç dakikanın ardından ders saatinin bittiğini ve bahçenin yavaşça dolmaya başladığını fark ettiğinde göz yaşlarını silerek yüzüne en donuk ifadeyi yerleştirdi. Çantasına uzanıp alarak tek omzuna yerleştirdikten sonra ağaçtan güç alarak kalkmak adına dev gövdeye tutundu ve eline bir şey batmasıyla acıyla inledi.

Şimdiye kadar eline dört kez kıymık batmıştı ancak en çok ve tek ruhsal acı veren buydu.

Jimin ağlayarak eline bakarken gözlerini kapattı ve onun gelerek kıymığı çıkardığı günü aklına getirdi. Jimin, olmayacağını bile bile gözlerini açmadan onun tekrar gelip büyük elleriyle onun ellerini kavramasını bekledi.

Ancak çocuk gelmedi. Jimin dakikalar, saatler boyunca avucundaki acıyı unutup çocuğu bekledi; ancak çocuk onuncu ayda yine gelmedi.

favorite crime ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin