Sinirim dakikalar boyunca dinmemişti, hatta elimdeki kanın tişörtüme ve pantolonuma bulaşması ancak beni kendime getirebilmişti ve bir taksiye atlayarak hastaneye gelmiştim. Doktor biraz daha baskı yapsaydım camın damarımı keseceğini ve ucuz kurtulduğum hakkında bir ton konuşma yapsa da o kadar berbat hissediyordum ki hiçbiri umrumda olmamıştı.Şimdiyse kanamaya başlayan sargım, sızlayan ellerim ve kırmızı dolu gözlerimle kapımızın önünde bekliyordum. Biraz alkol kokuyordum ancak hastanede içtiğim üç bardak kahve sayesinde ayık sayılırdım.
İçeri girdiğim anda babamın sinirli ve annemin endişeli suratıyla karşılaşacağımı tahmin edebiliyordum ancak burada daha fazla duramazdım. Anneme eczaneden aldığım ilaçları vermeli ve avucuma sürmesini bekleyerek tekrar sarmalıydım, onun yardımına ihtiyacım vardı. Dolu gözlerimi kolumun tersiyle sildikten sonra bir nefes verdim ve kapıyı çaldıktan sonra yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim.
O çocuk bana dokunmaya kalkışınca o kadar korkmuştum ki, bu beni çılgına çevirmişti. Ve belki de her şeyin en sonu gibi gözükse de beni korkutan başka bir olay da, Jungkook'un dudaklarıma bıraktığı izin başka bir insanla kirlenmesiydi. Ancak yapmazdım, yapamazdım. Hiçbir alkol beni kalbime ihanet edecek kadar sarhoş edemezdi.
Annemin yorgun yüzü kapıda göründüğünde yüzümdeki yapmacık gülümsemeyi genişlettim.
"Merhaba Kraliçem!"
Dediğimi es geçmiş, sanki hissetmiş gibi kafasını elime çevirmişti. Gözlerini büyüttükten sonra beni içeriye çekip kapıyı kapattı.
"Eline ne oldu?" Endişeli sorusu karşısında şimdiden ona söyleyeceğim yalanın acısını çekmeye başlamıştım. Ama olabildiğim kadar hızlı olmalı ve elimi sarıp odama çıkmalıydım çünkü biraz daha burda kalırsam ağlamaya başlayacaktım.
"Arkadaşlarla bir şeyler içerken bardak kırıldı ve cam parçaları elime battı. Önemli bir şey yok ancak hemen krem sürmezsen olabilir."
Bence bu dünyadaki en masum yalancı bendim çünkü yalanlarım her zaman gerçeğe yakındı. Hatta gerçeklerin ayrıntıdan sıyrılmış haliydi, bu yüzden yalan söylemiş bile sayılmazdım. Hızla kafasını sakladıktan sonra gözlerindeki o korku içimi binlerce parçaya ayırdı.
Poşeti anneme uzattıktan sonra salona geçerken bugün kaç kere yaptığımı bilmediğim şekilde ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım. Babam oturmuş boş bakışlarla duvarı izliyordu. Beni gördüğünde kafasını kaldırıp birkaç saniye bana çevirdikten sonra yine duvara döndü. Neden ikisi de üzgündü? Ne boklar dönüyordu?
Annem kremi açarken sargıyı çözdüm ve onun baştan aşağı titrediğini gördüm. Bir nefes aldıktan sonra pamukla kremi dikkatli bir şekilde sürmeye başladı. Odaya hakim olan boğucu sessizliği babamın keskin sesi bozdu.
"Uyuşturcu mu kullanıyorsun?"
Kremin elimi yakmasından çok, kalbim yanıyordu şimdi de. Bunu yapacak kadar aciz olduğumu düşünmesi, bana olan güvenini kaybetmiş olması... Bunu kesin, eminmiş gibi bir ses tonuyla sorması... Bir an annemin bu saçma soruya karşı çıkması için dolu gözlerimi ona çevirdim ancak düz bir ifadeyle kremi yaymaya devam ediyordu.
"Bunu size düşündürten ne?"
Sesimdeki güçsüz tonu hissetsem de göz ardı etmiştim. Her şey başa dönsün istemiyordum. Beni yine psikiyatra göndersinler istemiyordum. Annem yeni sargıyı dikkatli bir şekilde ellerime sardıktan sonra geri çekilerek yüzüme baktı. Şimdi ikisinin de gergin bakışları benim üzerimdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
favorite crime ✔️
Fanfiction|where do broken hearts go adlı kitabımın ikinci kitabıdır, lütfen ilk önce onu okuyun.| -jikook