T w e n t y o n e

4.7K 587 420
                                    


"Chris?"

Bir süre daha yüzüme şaşkın bakışlarla bakan yüzünü izledim. Beni burada görmeyi beklemiyor gibiydi, ki ben de onu beklemiyordum. Ondan hamle gelmeyeceğini anladığımda dudaklarımı araladım.

"Burada ne yapıyorsun?"

Bildiğim kadarıyla şehrin diğer ucunda bir okul kazanmıştı ve orada yaşıyordu, buraya bu saatte gelebilecek kadar yakın değildi evi. Birkaç saniye boyunca daha baktı yüzüme, gerçek olup olmadığımı anlamak istiyor gibiydi.

"Sadece, seni görmemiş üzerinden bir yıl geçmişti ve ben... her neyse. Sen de Jungkook için geldin sanırım?"

Sesinin aynı elleri gibi titrediğini gördüm.O kadar şaşkın ve aynı zamanda heyecanlanmış görünüyordu ki bu kalbime bi bomba düşürerek orayı yıkmasını sağlamıştı. Jungkook bana ne yapıyorsa, aynısını Chris'e yapıyordum. Ne kadar bencilceydi! Hiçbir şey demedim, sadece yerime geri oturdum ve ona yanımı işaret ettim. Tereddüt etse de yavaş adımlarla gelip oturdu.

Kalbinin atışlarını duyabiliyordum.

"Çok ağlamışsın." diye mırıldandı bakışları bende değil de simsiyah gökyüzündeyken. Nasıl göründüğümü merak bile etmiyordum, çünkü kırmızı burnum ve şiş dudaklarımı tahmin edebiliyordum. Sokak lambasının ışığı da tam yüzüme çarptığından büyük ihtimalle kendi bir korku filminin setinde zannediyordu.

"Biraz." dedim aynı onunki gibi kısık ses tonuyla. Gözlerimi parıldayan siyah saçlarına çevirdim.

"Saçların." dedim yeşil gözleri bana odaklandığında gülümsemeye çalışarak." Güzel olmuşlar."

"Sen siyahı seversin." diye yanıtladı ve kalbimin bir kez daha burkulmasına yol açtı.

Hissettiğim iğrenç şeylerin benim yüzümden onun da hissettiği gerçeğine katlanmak istemiyordum. Buradan hemen eve gitmek istiyordum. Derin bir nefes alarak önüme döndüm ve cebimdeki telefonu çıkararak Min Ho'ya mesaj yazdım.

Jimin: Eski okulun önündeyim, gel ve beni alıp eve götür. Annem ve babama sizde takıldığını söylemen lazım.

Min ho: Bu saatte orada ne işin var gerizekalı? Ağzına sıçsınlar mı istiyorsun

Jimin: Tek değilim, gel şuraya

Min Ho: Ya yemin ediyorum aptalın tekisin, bekle orada geliyorum

Telefonu tekrar kapatıp cebime koyduğumda Chris'in bakışlarının bende olduğunu hissederek ona döndüm. Gözleri doluydu ve ben de bu kadar şeye dayanamayacak kadar acı çekiyordum.

"Gözlerin..." diye mırıldandığında birden, kendim bile ne olduğunu anlamadan "Sus!" diye bağırdım. Kimseden gözlerimin ne kadar berbat göründüğü hakkında bir şey bile duymak istemiyordum. Ne olmuştu yani, onlarınki hiç uykusuz kaldıkları için morarmamış mıydı? Ellerimin titrediğini fark ettiğimde kendim bile bu sert çıkışıma şaşırdım ve derin bir nefes alarak yüzümü ellerimle kapattım.

"Özür dilerim, bu sıralar dengesizim biraz."

Birkaç saniye öylece yüzüme baktıktan sonra burukça  gülümseyerek önüne döndü, yüz ifadesi acı çekiyor gibi görünüyordu ve ben buna katkıda bulunuyor gibiydim.

"Önemli değil. Seni görmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki, kalbimi alıp parçalara ayırsan sesimi çıkarmam."

Güçlükle yutkundum. Beni bu kadar çok seven bir çocuğu parçalıyordum.

"Yapma." diye fısıldadım çatallı sesimle. Gözlerim yine dolmuş, kalbimdeki ağrı tekrar ortaya çıkmıştı. "Beni sevme, canın acır, sevme." diyerek Jungkook'un  bana ilk attığı mesajlardan birinden alıntı yaptım. O haklıydı, canım acımıştı. Şimdi de ben haklıydım, Chris'in canı acıyordu.

favorite crime ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin