Titreyen bacaklarımla okulun önündeki boşlukta durdum. Kimse yoktu etrafta, şansım vardı o psikopat sarhoşlar bile yoktu. Sanki Tanrı acımı rahatça yaşayabilmem için izin veriyordu.Şu küçük alanda ne büyük acılar vardı.
Sesini duymak için gözüne sakız sokmuştum tam burada burada. Her okul çıkışı yarım saat kadar burada kalırdı arkadaşlarıyla beraber, sırf onu izleyebilmek için servisi bırakmıştım. Kaç kez göz göze gelmiştik bu noktada.
Okulun kapısı kapalıydı, ancak içeriyi görebiliyordum. Kenardaki küçük alanda top oynayan Jungkook'u, onu duvarın arkasından izleyen Jimin'i görebiliyordum. Kantinde ağzı tıka basa dolu yemek yiyen Jungkook'u, yemek yerken bile güzel oluşuna hayret eden Jimin'i görebiliyordum. Arkadaşlarıyla konuşan Jungkook'u ağacın üzerine tırmanarak izleyen Jimin'i görebiliyordum.
Burada acı dolu Jimin'i de görebiliyordum, neşe dolu da.
Göz yaşlarımı silerek kaldırıma oturdum ve tam o noktaya bakarak, bir yıl önce bugünü gördüm.
"Gidiyor Austin." diye fısıldadım dolu gözlerimi saklamaya çalışırken. Burada ağlayamazdım, herkesin içinde bunu yapamazdım ancak o gözümün önünde arkadaşlarıyla vedalaşırken bu yaşları tutmak mümkün değildi.
"Jimin, hadi gidelim. Gördükçe acı çekiyorsun."
Kafamı iki yana salladım hızla. Göz yaşlarım yavaş yavaş düşmeye başlamıştı. Nasıl gidelim derdi bugün onu son görüşüm olduğunu bilerek? Onu biraz daha izleyebilmek, varlığına biraz daha tutunabilmek için acı çekmek benim için sorun değildi.
"Bu onu son görüşüm. Gidemem."
Son bir kez yakından baktım yüzüne. Çok yakın sayılmasam da aynı ortamdaydık son defa. Bakışlarını bana çevrildi. Bu son göz göze gelişimizdi. O kadar anlamlı baktı ki gözlerime, beni sevdiğini söylermiş gibiydi. Onu sevdiğim yıllar boyunca gözlerinde gördüğüm en güzel anlamdı belki de şu anki. Yaşların akmaya devam ettiğinin farkındaydım ancak çeviremezdim gözlerimi. Bana ne demeye çalıştığını anlamıyordum ama derinlere bakıyordu, öyle ki her şey silinse bu bakış kazınmıştı bir kere zihnime.
Bu sondu.
Bir acı dalgası daha kaplayınca bedenimi, yüzümü çevirmek zorunda kaldım çünkü fena şekilde ağlayacaktım şimdi. Austin'e sarıldım ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Austin sırtımı sıvazladığında sanki çok ağlamıyormuşum gibi bir hıçkırık koptu ağzımdan.
"Bir daha görüşemezsek diye söylüyorum, şimdiden iyi yolculuklar!"
Gidiyordu. Dönüktü arkası. Tir tir titriyordu bedenim. Uzaklaşıyordu benden, attığı her adımla. Ellerimi ağzıma kapattım hıçkırıklarım duyulmasın diye, gidiyordu gözlerimin önünde.
"Gitme!"
Duymadı. Bir kere bile dönüp bakmadı arkasına. Yere çöktüğümde de dönmedi, evime giden yol boyunca "gitti." diye ağlayışımda da dönmedi.
Bir yıl sonra, yine aynı yerde, aynı yere oturduğumda da dönmedi.
Yerdeki kaybolana dek ağlayarak Jungkook'un sırtını izleyen Jimin'e baktım. Austin gelip onu kaldırdı.
Tek başına kalkmayı öğren dememişti.
Jimin tutundu Austin'e, güç almaya çalıştı en yakın arkadaşından. O gün saatlerce ağladı onun kollarında.
Şimdi ne Jungkook vardı ortada, ne Austin.
En yakın arkadaşının omzunda ağlayan Jimin'i izledim bir kez daha.
"Yazık." diye mırıldandım göz yaşlarımın arasından. Yüzüm ciddi manada sırılsıklamdı. " Nasıl da sarılıyor. Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi." Hafifçe güldüm kendi kendime onları izlerken. " O da gidecek Jimin. Artık kendine sarılıp, kendini teselli edeceksin."
Ağlayarak uzaklaşmasını izledim bir yıl önceki Jimin'nin. Ne kadar çok acı çekmişti o gün.
Ne güzel sevmişti sıradan bir çocuğu.
Gece bire gelmek üzereydi, annemle babam şu an deliriyor olmalılardı ki telefonum cebimde titreyip duruyordu. Telefonumu sessize almak için çıkarırken Stalker'dan bir mesaj geldiğini gördüm. Ona şimdilik bakmak istemiyordum, sadece sessizce acımı yaşamak istiyordum ancak maalesef buna daha fazla devam edemezdim. Eve gitmem ve mükemmel bir bahane bulmam gerekiyordu.
"Jimin?"
Tanıdık sesle kafamı kaldırırken karşımda gördüğüm bedenle ağzım yavaşça aralandı. Görüşümü kısıtlayan yaşları sildikten sonra elimden güç alarak ayağa kalktım.
Neredeyse bir yıldır onun yüzünü görmüyorken; bu gün ve bu saatte, okulun önünde onu görmek kesinlikle beklediğim bir şey değildi.
Siyah saçlarına gözlerimi diktim ve yutkundum. Onun için hala her şey eskisi gibi miydi, bunu bilmiyordum ve öğrenmek istemediğimi de zannetmiyordum. Sadece şaşkınca gözlerime baktı ve ben de onunkilere.
Sonraki birkaç dakikamın nasıl geçeceğini bilmiyordum ve içimdeki aşk acısıyla birleşmiş duygularıma bakılırsa benim için hiç de kolay olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
favorite crime ✔️
Fanfiction|where do broken hearts go adlı kitabımın ikinci kitabıdır, lütfen ilk önce onu okuyun.| -jikook