Amacıma ulaşmıştım.Beni gören koruma direkt içeri almıştı ve şimdi Francis'in içeceği getirmesini bekliyordum. Buraya girer girmez onun yüzüyle karşılaşmış ve diğer şeylerden bahsetmeden sadece içeceği istemiştim. Onu bile söylememe şaşırmıştım çünkü konuştukça boğazım acıyordu. Bradley ortalıkta görünmüyordu, Francis onu kovmuş olmalıydı ve bu iyi hissettirmişti.
Boğazım o kadar kuruydu ki, yutkunamıyordum bile. Oraya batan ve yakan şeyler vardı, gittikçe tüm vücuduma yayıldığını hissedebiliyordum. Francis üç bardak içkiyle geldiğinde, hiçbir şey söylemeden bir bardağı elime aldım ve günlerce susuz kalmış bir insanın suya kavuşması gibi iştahla içtim.
Geçmiyordu. İçimdeki yanma da, boğazımdaki kuruluk geçmiyordu.
Üçüncü bardağın kimin olduğunu umursamadan onuda elime alıp aynı şekilde kafama diktim. Sanki her yudum da yeni bir yaşama yaklaşıyordum, bedenimdeki acı kendini siliyor ve yerini rahatlığa bırakıyordu.
"Bir bardak daha." Hızlı nefeslerim arasında zorlukla söylediğimde Francis şaşkın ifadesini bozmandan Bradley'in yerini almış barmene bir işaret verdi. Barmenin ne yaptığını izledim. Arkasını döndü, üç tane içkiyi birbirine karıştırdı ve ardından eğilerek tezgahın altından bir şey aldı.
"Bu karışımda ne var?" diye sordum garson önümüze getirdiğinde. Yanma ve kuruluk hisleri neredeyse gittiği için bu sefer acele etmeyecektim.
"Meyveli alkollü kokteyl, viski ve kola karışımı." diye bir dakika bile beklemeden yanıtladı sorumu, sanki bu soruyu sormamı bekliyor gibiydi. Onun aynı içeceğin daha ilk bardağında olduğunu gördüm ve içkimden bir yudum alırken soru sormak adına dudaklarımı araladım. Sarhoş olmaya daha ikinci bardaktan başlamıştım sanırım. Veya çok hızlı içtiğim için etkisi de o hızda olmuştu.
"Beni neden Bradley'den korumadın?"
"Çünkü seni korumak için orda değildim. Bana haber vermeselerdi, ben gelemezdim ki. Zaten anında kovdum onu. Bugün sana mesaj atacaktım ama ne kadar üzgün olacağını düşünüp cesaret edemedim. Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun Jimin."
Onu özlediğimi fark ettim. Mia, Austin veya Rae bana destek çıkmazken o benim hep sığınağım olmuştu. Tanışalı daha dokuz ay olmuş olsa da beni sevdiğini hissetmem için elinden geleni yapmıştı. Acılarıma ortak olmuş, Benimle birlikte Jungkook'a sövmüş, özellikle şu içecek meselelerinde kim bilir ne kadar olsa bile zora düşmemem adına hep yardımcı olmuştu.
Kafamı onaylarcasına salladım ve ona minnettar bir gülümseme vererek etrafı izlerken elimdeki içkiyi yudumlamaya devam ettim. Uyuşmuştum, acı gitmişti ve yerini sadece hafifilik hissi almıştı.
Aklım bomboş gibi hissediyordum, sadece gülüyordum. Bir şeyler diyordum ancak ne dediğimin farkındaydım, ne de bana ne dendiğinin. Birisinin yüksek sesli kahkahalarını duyuyor ve bedeninin titreyişlerini hissediyordum. Sanırım bu bendim. Ayağa kalktım ve buraya gelemediğim günlerin intikamını alırcasına, bir elimde içkimle deli gibi dans ettim. Bardağı tekrar kafama diktikten sonra gülerek oturan Francis'in yanına ilerledim. Bakışlarını gün boyunca ayırmamıştı benden.
Bir sürü denemeden sonra "Lavaboya gideceğim." diyebildim sonunda. Yanıt olarak ne dediğini umursamadan gülerek ayağa kalktım ve önce bara doğru ilerledim.
"Bana o Francis'in içeceğinden ver."
Bardağımı tezgaha vurup bunu tekrarladığımda çocuk arkama bir süre baktıktan sonra onaylayarak az önceki işlemi yaptı. Yine eğilip dolabı açtığında kaşlarımı kaldırıp tezgahın üstünden uzandın ve içinden ne aldığına baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
favorite crime ✔️
Fanfiction|where do broken hearts go adlı kitabımın ikinci kitabıdır, lütfen ilk önce onu okuyun.| -jikook