Michael Ortega - "One Last Time"
"Abla, bunca yıl çektiklerin yetmedi mi? Kocan olacak şerefsiz senelerce seni dövdü, aldattı yetmedi şimdi de üstüne kuma getiriyor. Sana defalarca ayrıl bu adamdan dedim. Ömer Ağadan, sana hayır gelmez abla. Bu hayata mecbur değilsin. Gel, İstanbul'a gidelim. Ömrünü değmeyecek bir adam için yeterince çürütmedin mi abla? Babam öldü, ama seni hâlâ kontrol ediyor. Dul kalsan ne olur abla? En azından kimse seni dövmez, aldatmaz."
"Çocuklar ne der bu işe?"
"Çocuklarına başlatma şimdi. Babalarına karşı seni ne zaman koruyup kolladılar. Oğlun Almanya'da hayatını yaşıyor. Buralara dönmez artık. Kızların da kendi geçimlerinin derdinde kusura bakma kimsenin seni taktığı yok. Şu hayatta bir kez olsun kendin için bir şey yap abla."
"Mine ne der?"
"Mine de senin bizimle yaşamanı istiyor abla. Senin, benim için ne kadar emek verdiğini defalarca anlattım karıma. Bugün rahat bir hayat yaşıyorsam vaktiyle senin yaptıkların sayesinde oldu bu."
Yaşlı kadın yıllardır evi olan cehennemine şöyle bir baktı. Bunca yıl çektiği onca çileden sonra çocukların sahip çıkmaması ona çok her şeyden daha çok ağır gelmişti. Yaşlı bedeni ve asırlık ruhuyla bütün bunlara daha fazla dayanamayacağını anladı. Ömrünün kalanı dayak ve küfür olmadan geçirmek istediğine karar verdi. Geçen yıllara rağmen kendinden vazgeçmeyen tek insana baktı.
"Beni bırakır mı ki?"
Ablasından ilk defa böyle bir soru duyan Ali, ablasına gülümseyerek baktı.
"Sen orasını bana bırak abla."
Kadriye, bu yaşta düştüğü duruma lanet ederken beş kuruşsuz bir şekilde kendini sokağa atan Fırat'a da beddua ediyordu. Ömer Ağa, evinin önündeki kalabalığa anlam veremedi. Ali, derdini askere anlatıp yardım istemişti. Ablasının zorla tutulduğunu ve yardım istediğini söylediğinde karakol komutanı Ali'yle birlikte dört askeri Aliye Hanımın durumu hakkında bilgi almak için göndermişti.
"Ömer Ağa, hakkınızda şikâyet var."
Askerleri gören yaşlı adam resmi nikâhı olmayan Aliye Hanımı zorla tutmadığını defalarca tekrar ettikten sonra kadını boşadı. Ali, ablasını da alıp İstanbul'a doğru yol alırken Kadriye, bir köşede başına gelenleri düşünüyordu. Sığınacak kimsesi yoktu. Parası da yoktu. Önce Fırat'a arkasından yeğenine en sonun da Fidan'a aklına gelen bütün bedduaları etti.
"Fidan bugün merkeze ineceğiz kızım. Evin eksikleri varsa gel de birlikte alalım. Hem buraları daha yakından tanırsın."
Fidan, kendine karşı sıcak davranan Asiye Hanıma bakıp "Ayşe abla ile birlikte hallederim. Seni çok yorduk Asiye teyze," diyerek gülümsedi. Görümcesi Büşra Hanımın, Ayşe ile iyi geçindiğini gördükçe sinirlenen yaşlı kadın "Çocuklarımın ikisi de başka şehirlerde. Sende bana can yoldaşı oldun. O yüzden bir daha yorgunluk lafını duymayayım kızım. Hazırsan gidelim," dediğinde Fidan cevap olarak bir kez daha gülümsedi.
"Araba kullanmasını biliyor musun? Yoksa Kemal amcana söyleyelim bizi götürmesi için."
"Abim öğretmişti. Ehliyetim de var. Sen, yolu tarif et yeter Asiye teyze."
İşlerini tamamlayan ikili paketleri arabaya koydu. Yaşlı kadın açlık ve yorgunluk yüzünden "Eve gidene kadar açlıktan ölürüz. Gelmişken odun köftesi yiyelim. Hem dinlenmiş de oluruz, dedi.
"Bir şeyler yesek gerçekten çok iyi olur Asiye teyze."
Siparişlerinin gelmesini beklerken yanlarından geçip giden kadının arkasından bakan yaşlı kadın suratını buruşturdu. Fidan, üç aşağı beş yukarı kendi yaşlarında olan kadına göz ucuyla bakıp anormal bir durum görmediğine kanaat getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Söz Ver (Tamamlandı)
General FictionDul kelimesi ile tanışan kadınlar, namus bekçileri tarafından zorla giydirilen ateşten gömleklerle yanmadan yaşamaya çalışıyorlar. Başlayan her yeni gün ile birlikte, çevremde olan erkeklerin aç bakışları ve kadınların düşmanca bakışları arasında ba...