28. Bölüm Koğuş Kalk

27 3 5
                                    

Nasılsınız dostlar. Bir gün benim kitabım da tanınır mı acaba? Neyse keyifli okumalar

28. Bölüm Koğuş Kalk

Çok şey yaşamıştım ben. Çok insan görüp çok kazık yemiştim. Çok ihanete uğrayıp çok insanı yolcu etmiştim hayatımdan. Çok kez affedip çok kez kaybetmiştim. Çok sınava çalışıp çok ders dinlemiştim. Fakat galiba her şey buraya kadarmış. Hayat da ölüm de ince bir iplik gibiymiş. İşte ben bunu bugün anlamıştım.

"Muzo'nun selamı var birdahaki darbe kalbine gelecekmiş." dediğinde ben yerdeki kan gölüne odaklanmıştım. Tam arkamdan böbreklerimin olduğu taraftan bıçaklanmıştım sanırım. Acıdan başka hiçbir şey göremiyordum. Yere düştüğüm an krem rengi terlikleri olan biri yanımdan geçip gitmişti. Bilincim açıktı. Fakat tek sıkımlık canım olduğunu fark edebilmiştim. Hiç düşünmeden bağırmaya başladım. Bütün her şeye inat, yeri göğü inletircesine bağırmıştım. En azından bana öyle gelmişti. Gözlerim kapanmadan önce şehadet getirdim ve kendimi ölümün sinsi kollarına teslim ettim.

Yardım istedi genç kadın. Ölse yeriydi ancak insan iç güdüsüyle yardım istemişti. Ablası geldi koşarak. Genç kadının ablası yoktu. Artık Aysel onun ablasıydı. İki kadın vardı yardım isteyen. Fakat iki kadına da yardım etmeselerdi daha mı iyiydi?

---
"Daha ne kadar uyuyacak?"

"Uyandı bile" kıpırdandığımı gören hemşire demişti bunu. Gözlerimi açamıyordum. Açmak istemiyordum. Sürekli dinlenmek istiyordum. Neler olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Arkamdaki ağrı ise hala şişlendiğim andaki gibiydi.

"Azra'm bana bak gülüm" Aysel ablanın erkeksi sesini duyduğumda hafifçe tebessüm ettim. Nedensizce güven veriyordu bu kadın bana. Gözlerimi açtığımda şişmiş iki tane kahverengi göz benim üzerimdeydi.

"Şükür uyandın, hemşire" konuşamıyordum. Sadece Aysel ablaya bakıyordum. Olayın şokunu hala atlatamamıştım.

"Azra, böbreklerine çok ağır bir darbe almışsın. 2 gündür senin uyanmanı bekliyoruz. Galiba olayın şokunu daha atamamışsın. Seni hastaneye götürmek istedik ama izin çıkmadığı için burada bakmak zorunda kaldık. Önümüzdeki 3 gün boyunca maalesef yemek yemeyeceksin. Sadece su veya içecek. Elimizden geleni yaptık. Geçmiş olsun" hızlı hızlı kurduğu cümlelerden sonra ecza dolabına yöneldi. Benim anlamam için çok basit bir şekilde anlatmıştı. 'Yemek yemeyeceksin' sözü zihnimde gidip geliyordu. Ben zaten yemek yememiştim bir hafta kadar. Gözlerim dolmaya başladı.

"Bora ne yaptın bana Bora " dedim fısıldayarak. Aysel abla anlamsızca bana baktı. Ne dediğimi anlamaya çalışıyordu.

"Ne yaptın bana Bora ne yaptın?" kolumdaki serumu çıkardım ve etrafımdaki şeyleri itmeye başladım. Deliye dönmüş gibi her şeyi atıyordum. Aylarca içimde biriktirdiğim dışarı çıkmıştı sanki. Aysel abla beni tutmaya çalışıyordu ama onu bile görmüyordum. Gözüm dönmüştü bir kere. Hemşire elinde şırıngayla bana yaklaşıyordu.

"Söyle yapmasınlar ablam" dedim Aysel ablaya bakarak. Ağlıyordu. Onu böyle görmek içimi acıtmıştı. Kolumdaki baskıdan yaklaşık beş saniye sonra uykuya yenik düşmüştüm.

--
Uyandığımda hala aynı yataktaydım. Uykumu almıştım ve biraz daha iyiydim. Aysel abla yanımda sandalyede uyukluyordu. Onu izlemeye başladım. Uyurken de çatık kaşlıydı. Beni mi beklemişti şimdiye kadar? O da benim kadar seviyordu yani. Bunu düşününce sırıtmaya başladım.

"Azra" diye bağırarak gelen hemşireye susmasını işaret ettim. Bu işaret zaten hemşirelerin değil miydi?

"Azra bugün burada kal. Seni şişleyen şu an hücrede ama nolur nolmaz ben ve doktor bey bırakmadık seni" dedi fısıldayarak. Teşekkür ettim sadece. Zaten hala acıyordu canım. Tekrar uyumaya başladım.

Yaralarımı SarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin