27. Bölüm Muzo

27 3 0
                                    

Selamun aleyküm arkadaşlar.
Nasılsınız? Evde nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Neyse keyifli okumalar

27. Bölüm Muzo

Yaranmaya çalışma yaralanırsın

---
"Pembe odaya" dedi sadece. Usulca gidişlerini izledim. Anlayamıyordum.

"Pembe oda nedir Aysel Abla?" imalı bir şekilde güldüğünü gördüm. Hatta sorumu duyan herkesin imalı gülüşünü görmüştüm.

"Kızım senin aklın basmaz böyle şeylere, boşver" dedi birisi. Ona bakmayı sürdürdüm. Kısa kızıl saçlı, zayıflıkta direkle yarışan bir kadındı bunu söyleyen. Sonrada öğrendim ki adı Ayşe imiş.

"Erkeklerin ihtiyacı karşılanıyor orda. Çok istersen sen de gidebilirsin" dedi bir diğeri de. Söylediklerini idrak edebilecek yaştaydım. Bana ithaf ettiği şeyle kızarmaya başladım. Hemen sandalyeden kalktım.

"Ne demeye çalışıyorsun sen" dediğimde ben dahil kimse böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Kadın da üzerime yürümeye başladı. Pis kokusunu üzerimde hissediyordum. Tiksinircesine baktım ona. Bizi ayıran Aysel abla olmuştu. Neden bu kadar çok benimsemişti beni? Artık bir şeylerin arkasında çevrilen işler arayamayacak kadar yorulmuştum. Bana gösterilen yatağa oturdum. Rutubet, küf, kadınlar, küfür... Kafayı yememi sağlayacak her şey burada mevcuttu. Bir hafta dedim kendi kendime. Bir haftadan sonra buradan nasıl çıkacağımı sadece Allah biliyordu.

---

Ertesi gün uyandığımda belimin tutulmuş olduğunu gördüm. Erken uyanmıştım sanırım. Benimle beraber kim uyanık diye bakarken Aysel ablayı gördüm. Şu kısacık zamanda onu sevmiştim sanırım. Şaşırdığım diğer şeylerden biri de elimi yüzümü yıkamadan kadının yanına gidecektim az kalsın. Burada sadece bir gece kalmıştım ve bir gecede pasaklı olmuştum. Saçlarımı toplayıp şalımı da taktıktan sonra Aysel ablanın yanına gittim. Evet şal takıyordum çünkü... Çünkü burada her an her şey olabilirdi. Kendimi şalımla daha güvende hissediyordum. Hani yatarken yorganı üzerinize çektiğinizde o size güven verirdi ya. Benimki de onun gibi bir şeydi. Aysel abla paslı küçücük pencereden dışarıya bakıyordu hasretle. Bana dönmeden konuşmaya başladı.

"10 yıl" dedi kendi kendine konuşuyormuş gibi. Ellerini göğsünde bağladı. "Koskoca 10 yıl gitti benim hayatımdan. Sen okumuş kızsın, senin gibi konuşmayı bilmem ben. Süslü laflar sevmem. Aşk nedir bilmem. Sadece onun bana bakışını bilirim" dedi hüzünlü bir tebessümle. Ben de onun gibi pencereye döndüm.

"Çok mu seviyorsun? " dediğimde bir müddet sessiz kaldı.

"Dışarıda hayat nasıl? Hala insan insana düşman mı?" dediğinde bu sefer de ben gülümsemiştim. Ona döndüm.

"İnsan insana hangi asırda düşman değildi ki? Çiçeğe ilgi gösteriyorsun mesela. Sana görkemli yapraklarını açıyorlar. Hayvana ilgi gösteriyorsun sana sadık kalıyorlar. Fakat insan insana ilgi gösterince... Ne olduğunu kestiremiyor hiçbir zaman" Aysel abla ile birbirimize baktık. İç sesimle olan konuşmamı söylemiştim ona.

İki kadın geldi karşı karşıya. Seviyorum seni diye peşlerinde koşanlardan ihanet görmüş iki kadın. Anlar gibi baktı birbirine. Fakat ikisi de anlamıyordu. İkisi de neden bunları yaşadığını anlamıyordu. İki kadın sustu, bütün çığlıklarına rağmen...

"Bana anlatır mısın?" dedi parlayan gözlerle. Ne dediğini anlamamıştım.

"Bana başındakini neden taktığını anlat, bana kurban olduğum Allah'ı anlat. Anlat ki onca yıl hasret çeken yüreğim vuslatına kavuşsun." gözümden bir damla yaş düşmüştü. Ben bu isteği nasıl geri çevirebilirdim ki? Memnuniyetle kabul ettim.

Yaralarımı SarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin