23. Bölüm kaçırma

29 4 1
                                    

Nasılsınız arkadaşlar? Son olaylardan sonra hepimiz kötüyüz ama moralinizi yüksek tutmaya çalışın. Keyifli okumalar...

23. Bölüm kaçırma

Çağdaş yaşamın asıl özelliğinin acımasızlığı ve güvensizliği değil, yavanlığı, donukluğu ve kayıtsızlığıdır.

Bazen hayat bizi gereğinden olgun yapıyor. Mesela dertlerimiz için üzülüyoruz. Fakat aslında bizim için şer görülen şey hayır olabiliyor. Van Gogh gibi ünlü bir ressam şizofreni hastalığına sahipti ve en güzel tablolarını yani tirbülansları atak halindeyken çiziyordu. Einstein çok sorunlu bir çocukluk geçirmişti ama en iyi fizikçilerden biridir. Bunun gibi pek çok örnek verebilirim size. Kusurlarımız aslında mükemmelliyetimizdir. Biz ise hep kusursuz olmak istiyoruz. Halbuki kusursuz olmak demek yapay olmak demekti. Hiçbir sıkıntısı ya da aşk acısı olmayan insan şiir yazamaz. Bazen bazı şeyler bitti derken başlar. İşte benim hikayem de böyle oldu.

Artık o hastanede çalışmayacaktım. Bitmişti. Yaşadığım acı dolu günler, kabuslar... Yusuf ile evlenecek, okula başvuracak ve klinik açacaktım. Her şey çok normaldi. Şimdi ise annemle beraber çeyizimi hazırlıyordum. Çok garipti bunu söylemek. Her şey gözümün önünden hızlıca geçiyordu. Bir haftadır hastaneden çıkmıştım ve anneme yardım ediyordum. İmam nikahı kıyacaktık aslında Yusuf'la. Fakat diyanette toplantı olduğu için bir iki gün Yusuf olmayacaktı. Evdeyken zaman çok hızlı geçiyordu. İki gün de su gibi akıp geçerdi nasılsa.

Sabah İsra'nın alarmıyla beraber hepimiz kalkmıştık. Hanımefendi ders çalışmak için kurmuştu alarmı. Ekmek almaya ben gidecektim anlaşılan. Şalımı yaptım ve feracemi giydim. Altımdaki pijamayı soymamıştım bile. Yanıma biraz para alıp fırına doğru yola koyuldum. Etrafta pek kimse yoktu. Esnaflar yeni yeni açıyordu dükkanı. Takip edildiğimi hissedince elimle anahtarımı tuttum. Yanımda başka hiçbir şey yoktu.  Telefonla da karşı koyamayacağıma göre... Hemen daha geniş bir caddeye çıkmak için hareketlendiğim sırada ağzıma dayanan kokuyla bayılmam bir olmuştu.

Nerede olduğumu anlamak için gözlerimi araladım. O kadar yorgundum ki nesneleri tam ayırt edemiyordum bile. Kendime geldiğim sırada etrafa baktım. Bir depo beklerken normal bir odadaydım. Pencere tamamen demir korkuluklarla kaplıydı. Üstelik Fiberglass cam ile kaplıydı. Açılmıyordu da. Beyaz bir gardırop ve bir de beyaz çarşaflı yatak vardı. Yatağın yanındaki komidine eğildim ama orada da bir şey yoktu. İç çamaşırları, tuvalet kağıdı, peçete, sabun vardı. Keskin hiçbir şey yoktu. Gardırobu açtım. Orada da birkaç uzun elbise ve iki şaldan başka bir şey yoktu. Hemen kenarda bir kapı görmüştüm. Fakat sevinmem yarıda kaldı çünkü penceresiz ve sadece tuvaleti ve lavabosu olan bir yerdi. Aklıma bir sürü soru takılıyordu. Beni kim kaçırmak istesin ki? Ellerim neden bağlı değil? Kapı kilitli mi acaba?

 Tam deneyeceğim sırada ayak sesleri duymuştum. Hemen yatağa uzandım ve uyuma taklidi yaptım. Bunu neden yapmıştım bilmiyorum ama hep işe yaradığını görmüştüm. Kapı sesine bakılacak olursa kilidi açmaya çalışıyordu. Yanıma yaklaşan ayak sesleri duyduğumda korkum kat kat artıyordu. Tek kişiydi galiba. Yavaşça yanağıma dokunduğunda müthiş bir kusma isteği uyandı.

"Hadi prenses uyan artık" daha fazla dokunmasını istemiyordum. Sesinden anlamıştım zaten Bora olduğunu... Kendimi geri çekip gözlerimi araladım. Bunu da yapmıştı. Bir beni kaçırmadığı kalmıştı zaten.

"Bora ne yapıyorsun Allah aşkına? Ne bu saçmalık" dedim yılmış bir ifadeyle. Bir yandan da korkuyordum aslında. Ama korkumu belli etmemeye çalışıyordum.

"Artık hep beraberiz." Dediği cümle ile ayılmam bir olmuştu. Bu hiç iyi değildi. Hemen ayağı kalktım. Yatakta onunla beraber oturacak değildim.

Yaralarımı SarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin