Bölüm On Yedi| Sonsuza Kadar

65 3 30
                                    

Ağır ağır sövseniz haklısınız çok uzun zamandır olmadığımın farkındayım ama şimdi buralardayim ve güzel bir bölümle geldim diyebilirim. Bence alnımdan öpersiniz :)

Ağır ağır açtığım göz kapaklarım sanki bana direnircesine büyük bir ağrıyla tekrar kapandı. Yastıkta sağa doğru eğdiğim başımı bu kez, sola doğru çevirdim. Nihayet gözlerim benimle anlaşmayı başardığında ise yavaşça araladım onları. Ağır hareketlerle yataktan doğrulup başımdaki ağrıya aldırmadan banyoya doğru yürümeye başladım. Fakat, ben banyoya giremeden evin çalışanlarından birisi kapıyı hızlıca çaldı.

"Evet?"

"Duru hanım, müsaitseniz.. Ali bey size bir şeyler gönderdi." İçimde beliren merak ve heyecanı umursamadan kapıya adımladım ve araladım. Çalışan, elinde büyük bir tepsiyle öylece dikiliyordu. Hızla kapıyı açıp ona yardımcı oldum. "Aşağıya da gelirdim?" Açıklama yapma gereği duyan kadın, sakin bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladı.

"Ali bey, Biraz halsiz olabileceğinizi söyledi hatta uyandığınızda baş ağrınızın olabileceğini de. Bu yüzden size ağrıya iyi gelecek bir çay yapmamı istedi."

Şok içinde kadına baktım. O da en az benim kadar şaşkındı. Ama Ali'ydi bu. Uyum sağlamayı öğrenmek gerekiyordu. Refleks olarak farkında olmadan başıma çıkardığım elim, diğer elime destek olup tepsinin sağ tarafını tuttu ve Kadının ellerinden tepsiyi çekip aldım. "Çok teşekkür ederim."

"Ne demek efendim, başka bir isteğiniz olursa ben buralardayım."

"Lütfen zahmet etme ben hallederim." Israr etmedi ama yine de çağırınca geleceğini söyleyip yanımdan uzaklaştı. Ben de tekrar odama girip kapıyı arkamdan kapattım. Evet, ertesi güne bile kalmadan kapım yapılmıştı. Ne diyebilirim ki? Sinirlendiği zaman Dünya'nın en vahşi hayvanından bile daha vahşi ve daha agresif oluyordu.

O zaman da yapabileceklerinin sınırı yoktu.

Böyle kararlı ve sert durduğu zaman beni çok mutlu ediyordu aslında. Çünkü hayat ona meydan okuyanları severdi. Oyun oynamaktan bıkmazdı.. İşte Hayat, tam da bu yüzden kendine onunla oynayabilecek bir arkadaş arardı.

Ali de tam olarak o arkadaştı.

Her şeye meydan okuyan o cesur gözleri, fırtınalı havada coşan bir deniz gibi dalgalanıp öfkeyle kıyıya vurduğunda bile, tam kalbimin ortasında tarifi olmayan bir duygu baş gösteriyordu.

Aslında ben, Hayatın oyunlarıyla baş edemiyorsam belki de tek ihtiyacım bir oyun arkadaşıydı.

Bu donatılmış tepsiyi gönderen, başımın ağrısına kadar tahmin edip onun için bile çözüm üreten oyun arkadaşım. Diyecek pek bir şey kalmamıştı. Bu hayatta herkesin bir dönüm noktası vardı nihayetinde. Mutlulukla gözlerimi tepsiden ayırdığımda, salına salına yatağa oturdum ve kahvaltımı yaptım.

Günüm güzel başlamıştı ve hep böyle gitsin istiyordum.

Hızlı hızlı yediğim kahvaltıdan sonra merak edip Ali'ye bakmaya aşağı indim. Hem teşekkür edecektim. Beni düşündüğü için.

Beni böyle güzel sevdiği için..

Salonun ortasındaki gülüşme seslerini duyduğumda oraya adımladım. Kız sesi mi geliyordu? İçeriye tam anlamıyla girdiğimde gördüm, Ali'nin sırtındaki yaraya pansuman yapan kızı. Öylece durdum kapının eşiğinde. Sanki bedenim oraya çivilenmiş gibi, öylece durdum. Şimdi anlıyordum. Bunu görmeyeyim diye göndermişti o kahvaltıyı. Savaş Ali ve o kız, Üçü bir yandan sohbet edip gülüşüyordu. Daha fazla dayanamadım. Midem kalkmış gibiydi.

KayıpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin