Azer çardakta Akın'ın karşısında oturan Karaca'yı salonun geniş camının arkasından izlerken her ne anlatıyorsa, sıkıntı içinde olduğunu yüz ifadesinden anlayabiliyordu.
"Abi, dinlense miydin biraz bugün?"
Yılmaz'ın üstünü değiştirip merdivenlerden indiğini gördüğünde yorgunlukla gözlerini ovuşturarak kafasını iki yana salladı.
"Çıkalım hadi."
Yılmaz bahçede arkasından gelirken arabasının kapısını açmadan son kez Karaca'ya baktı. Onun da kendisine bakmasıyla yüzündeki ifadeyi yumuşatmadan arabaya bindi.
Karaca Azer'in yorgun olduğundan garip davrandığını düşünerek Akın'a döndü tekrar.
"Aramızda kalacak değil mi?" dedi, Akın'ın hastalığını ona daha önce neden söylemediği hakkındaki nutuğu bittiğinde.
Akın bunu tasvip etmese de kafasını salladığında Karaca sıkıca sarıldı boynuna. Azerler'in arkasından Akın geri döndüğünde ona el salladıktan sonra eve girdi.
Fadik'in talimatlarıyla yavaş yavaş valizini hazırlarken bir taraftan da geri döndüklerinde evi temiz bulmak adına işlerin bir kısmını halletmeye çalıştı.
Azer'de ise durumlar oldukça karışıktı. Gün boyunca uyku ile uyanıklık arasında bir yerde çevresindekilerin anlattıklarını dinlerken bağladıkları yeni işle açılan depoya bile sevinemedi yorgunluktan.
Yılmaz başka türlü ikna edemeyeceğini anladığında sormadan arabasının anahtarını aldı. Azer'in sorgulayan bakışlarına aldırmadan deponun yedek anahtarlarını da alıp onu kaldırmaya çalıştı.
"Abi hadi, gidelim yeter."
Azer bir şey söylemek için ağzını açtığında ona fırsat vermeden devam etti:
"Sayım bitti bitiyor, halleder bizimkiler."
Azer kendilerinden birkaç metre uzakta, özenle çalışan adamlarını gördüğünde tam anlamıyla ikna olmasa da ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerlerken oturduğu sandalyenin arkasında asılı unuttuğu ceketini Yılmaz aldı ve şoför koltuğuna geçti.
Eve erken gelmeleri ile şaşıran Fadik karıştırdığı çorba tenceresinin başından ayrılmadan koridordaki oğullarına seslendi.
"Yılmaz, bir şey mi oldu oğlum? Hayır olsun bu saatte?"
"Seni özledik anacığım." dedi Yılmaz mutfağa girerek. "Dedik bizim anamız bize neler hazırlamıştır şimdi, bekletmeyelim dedik."
"Yağ çekme lan sıpa. Hani kaçmazdı akşamki maç?"
"Bak görüyon değil mi ana? Hemen kıskandı oğlun bizi. Söylesene gitsin odasına."
Azer Yılmaz'ın omzuna sağlam bir yumruk geçirecekken Fadik'in onu korumasıyla indirdi elini. Biraz daha yanlarında kaldıktan sonra kafasını daha fazla taşıyamayarak odalarına çıktı.
Karaca'yı dolabın önünde bağdaş kurmuş valiz yerleştirirken gördüğünde onu incelememeye çalışarak etrafından dolandı. Karaca selam dahi vermemiş olmasına şaşırsa da konuşmak için üstünü değiştirip banyodan çıkmasını bekledi.
Banyo kapısını sertçe kapattıktan sonra direkt olarak balkona geçmesiyle Karaca yine şaşırarak elindekileri dolaba geri koydu. Kulaklıklarını da çıkararak yatağa bıraktığında arkasından balkona çıktı.
"Azer?" dedi arkası ona dönük şekilde sigara içerken.
"Ne?"
Azer'in sesindeki pürüzlü tonu fark etse de tam olarak ismini koyamadı bu farklı halinin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazba
Teen FictionJazba Urduca yoğun istek, arzu, tutku anlamına gelir; tıpkı Azer ile Karaca'nın içindekiler gibi.