"Kaçta alayım seni?"
Karaca balkona çıkıp kimin geldiğine bakan Saadet'i gördüğünde evini ne kadar özlediğini fark ederek Azer'e döndü.
"Yemeğe katılmak istemediğinden eminsen, dokuz gibi."
Katılmayacağını ifade eder gibi başını salladığında üstündekileri ezberlemek isteyerek süzdü onu. İçinden geçen Karaca'ya bir veda busesi verebilmekti aslında. Hatta etrafta kendilerini izleyen Çukur'un adamlarına rağmen eve döndüklerinden beri öpmediği dudaklarını öpmeyi de düşündü.
Onu eve döndüklerinden beri öpmemişti, bir bahane üretememişti çünkü. Bu sabah Karaca gömleğini iliklerken yine odaya dalmasıyla ikisi için de oldukça zorlayıcı ve çoğu zaman olduğu gibi gerilimi yüksek anlar yaşasalar da kavga etmemişlerdi. Gerilimin sebebi, aralarında olan çekimdi bu sefer.
Karaca bir süre şoka girmiş halde arkasını dönemediği için Azer'in gözüne çarpanlar herhangi bir kıyafetin dekoltesinden çok, çok fazlasıydı. Onu kabinde gördüğü an aklına geldi hemen, evet dirsek yemeden birkaç saniye öncesi yani.
Ailesinin kapıya çıkmasıyla Karaca veda edip arabadan inerken yutkunup hafifçe ona doğru eğdiği bedenini geri çekti. Kendisini karşılayan Koçovalılar'a Karaca'nın gülücükler saçmasını izlerken başını koltuğunun başlığına yaslayıp eve girmesini bekledi. Kendisinin gitmemiş olduğunu fark ettikten sonra aralı kapıdan gülümseyip el salladığında arabayı çalıştırarak Çukur'dan çıktı Azer.
Yılmaz ve Kadir burada olmasa da etrafından kalabalık eksilmiyordu. Burada olan işlerini rutine bindirmeye çalıştığı bir günün ardından tüm zamanını geçirdiği depoda akşam yemeği yedi. Ne yapacağını bilemeyerek arabasına bindiğinde radyoyu açıp sokaklarda gezinmeye başladı.
Saat daha sekiz kırk iki olduğu için Karaca'yı almak için erken sayılırdı. 'Dokuz gibi' demişti sonuçta. Yapacak daha iyi bir iş bulamayıp Çukur'un girişine park ettiğinde olduğu yerde sinerek kollarını bağladı.
Kendisini tam bir aile babası gibi hissediyordu.
Günlerdir Karaca ile her an dip dibe olabilmeye öyle alışmıştı ki, saatler içinde başlamıştı zaten aranmaya. Ne kadar özlerse özlesin gün içinde birkaç kez yazsa da göndermediği mesajları, birkaç kez de aramak üzere tuşladığı numarasını silmişti.
Ne yazacaktı yani koskoca Azer Kurtuluş, 'seni özledim' mi?
Hayatta yazmazdı.
Tamam bu biraz abartı oldu, yazabilirdi.
Karaca'nın da 'ben de seni özledim' diye cevap vereceğini bilseydi, kesinlikle yazardı.
Onu göreceği için heyecanlanması artık kendisini şaşırtmazken tekrar saati kontrol etti ve karısını almak için çok da erken sayılmayacağını düşünüp harekete geçti.
Kapıyı açan Ayşe'yi gördüğünde Karaca'nın defterindeki çizimler gözünün önüne gelirken yüzünü tepkisiz tutmaya çalışarak Karaca'yı çağırmasını rica etti.
"Girseydin sen de?"
Arkasında ceketini giyip saçlarını dışına savuran Karaca'dan gözlerini alabildiğinde ona döndü.
"Başka bir zaman inşallah, geç oldu."
Ayşe Azer'in gelmek istemediğini her hareketinden rahatça anlarken Karaca'nın çıkmasıyla onlara veda edip evin kapısını kapattı.
Koçovalılar'dan uzaklaşırlarken uzanıp elini tutacak gibi oldu Azer. Ama Karaca'nın ceketinin düzeltmesiyle eli boşa düştü ve uzaklaşıp elini indirdi hemen. Arabaya bindiklerinde kafasını cama yaslayıp dışarıyı izleyen halinden oldukça dalgın olduğunu düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazba
Novela JuvenilJazba Urduca yoğun istek, arzu, tutku anlamına gelir; tıpkı Azer ile Karaca'nın içindekiler gibi.