"Söyle."
Azer Karaca'nın kucağında, onun parmaklarına geçmiş olan elini sıkılaştırırken söyleyeceği şeyin doğru bir zamanının olmadığını düşünüp konuştu.
"Ben, bizim dolapta bir şey gördüm. Bir defter."
Karaca önce sanki kendi defterinin olmamasının bir mümkünatı olabilirmiş gibi sordu.
"Ne defteri?"
"Senin, sanırım."
Yolun ucunda olan ev gittikçe yakınlaşırken Karaca ona olan temasını keserek parmaklarını çekmesiyle iki eliyle birden sıkıca kavradı direksiyonu Azer. Sanki kelimeleri unutmuş gibi, dudakları aralı olsa da konuşamayan Karaca saçlarını geriye atıp başını dışarı çevirirken sızlayan burnunun ucuna götürdü işaret parmağını.
"Baktın mı içine?"
Burada 'hayır' deseydi hala bir şansı olabilirdi aslında. Ama bir kez kararını vermişti, gerekirse telefonuna baktığından bile bahsedecekti ona.
"Baktım."
Bakışlarını asla ondan tarafa çevirmeyen Karaca'nın elinin tersiyle gözlerini sildiğini gördü. Arabadan ondan önce indiğinde acele etmeye çalışsa da neredeyse koşar adımlarla giden ve bir yandan yüzünü silen Karaca'ya yetişemiyordu .
"Karaca." diye seslendi arkasından eve girdiğinde. "Öylece dönüp gitme, lütfen. En azından bir kez konuşma hakkı tanı bana."
Onu dinlemeden merdivenleri çıkmasıyla defteri okuduğu o geceye de, açılan dolap kapağına da, sıkışan ve onun düzelttiği geceliğe de lanet etti. Arkasından çıkıp yüzüne çarpılan kapıyı açtığında odaya girdi.
"Özür dilerim. Çok özür dilerim."
Banyoya gireceğini anlayıp önüne geçerek birkaç kez onunla aynı yöne adım atıp geçmesini engellemeye çalıştı. En son omuzlarından tutup onu durdurduğunda kaldırdı başını.
"Çocuk-musun?" dedi Karaca kelimelerinin arasında zorlukla nefes aldığında.
Öyle sessiz ve garip bir şekilde ağlıyordu ki, o naif yüzünün acı içinde olmasına rağmen çıkardığı tek sesin hıçkırması oluşu içine oturdu Azer'in. Onu böyle görmek sanki dünyanın sonu gibiydi.
"Yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum. Ben gerçekten-"
Omzunu elinden kurtararak geriye adım attığında iç çekmeye devam ediyordu Karaca.
"Bir insan yanlış olduğunu bildiği bir şeyi neden yapar Azer?"
Haklı sorusuyla kendine utançlardan utanç beğenmeye başladı bu sefer.
"Hiçbir bahanem yok, sonuna kadar haklısın. Ama o zamanlar-"
"Bir bahanen yoksa, bahanen olunca gel karşıma. Böyle sadece zamanımı alıyorsun."
Ağlaması kesilmese de sinirine yenik düşerek gözlerini silme ihtiyacı bile duymadan konuşması, tamamen Azer'in eseriydi ve kendisi de farkındaydı bunun. Karaca onun gözünde hiçbir zaman mantıksız, sinirlenince gözü kararan ya da ona laf yetiştiremeyecek kapasiteye sahip birisi değildi ve bunun da son derece farkındaydı.
Ama öyle bir damarına basmıştı ki bilmeden, değişivermişti her şeyin rengi saniyeler içinde.
"Ben bir bahane bulmaya çalışmıyorum Karaca. Seni kandırmak isteseydim söylemezdim bile bunları sana değil mi?"
"Marifetmiş gibi isteseydim söylemezdim diyorsun bir de!"
Azer yanlış kelimeler seçmesine kurban giderken içi öyle daraldı ki üzerindeki gömleğin bile onu boğmaya çalıştığını düşünmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazba
Teen FictionJazba Urduca yoğun istek, arzu, tutku anlamına gelir; tıpkı Azer ile Karaca'nın içindekiler gibi.