"Ara abimi! Hemen ara!" dedi Kadir aceleyle.
Karaca ona döndüğünde başını iki yana salladı. Şu saatten sonra söylese de çok geç olacağının, dava biter bitmez ona söylemesi gerektiğinin farkındaydı çünkü. Ama o gece olanlar yüzünden çıkmıştı işte aklından. Defter mevzusu doldurmuştu zihninin tüm odalarını.
Kadir arkalarından gittiğinde Ceylan'la salona geçtiler ve iki saat sürmesine rağmen herkese ölüm gibi gelen o zaman zarfı başladı. Fadik'e bir şey belli etmemeye çalışmaktan daha çok zorlandıkları bir şey varsa o da Azer'in dönmesini herhangi bir haber alamadan beklemekti.
Azer için ölüm gibiydi, çünkü öğrendiği şeyler onu hem şoka hem de sinir krizine sokmuştu.
Kadir için ölüm gibiydi, çünkü abisinin her şeyi öğrenmesine tanık oluyor ve bu durumla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Tek düşüncesi Karaca'nın başını yaktıklarıydı.
Ceylan ve Karaca için ölüm gibiydi, ikisi de evde başlarını duvarlara vurmak isteseler de annelerine çaktırmamaya çalışarak sadece susup oturuyorlar ve yine birbirlerine paralel şekilde içleri içlerine sığmıyordu.
Ceylan'a neredeyse yirminci kez işaret ettiğinde Ceylan kaşlarını kaldırarak Kadir'den yine bir haber olmadığını ifade etti. Karaca oflayarak arkasına yaslanırken muhtemelen onun da şu anda ya azar ya dayak yiyor olduğunu düşündü.
Azer'i sakinleştirebileceği konusunda kendine teselli verirken arkasında kalan evin kapısının açılmasıyla derin bir nefes aldı. Elinde duran bardağın ağzında daireler çizmeyi bırakıp masaya bıraktığında hala arkasına dönememişti.
"Karaca." dedi tok bir ses. Daha sonra da sesin sahibinin birkaç adımı merdivenleri inletti. "Yukarı."
Artık Şeyma'dan aralarında kötü bir şeyin geçip geçmediğini saklamak gibi bir derdi yoktu onun. Azer'i kaybetmek istemiyordu, kendisinden uzaklaşmasını ve her şeyin eskiye dönmesini istemiyordu. Az önceki pozitif halinden eser yoktu.
Arkasından yukarı çıktığında bedeniyle ruhu ters yöne kaçıştılar resmen. Karaca odaya yaklaştıkça ruhu evden çıkıyor, uzaklaşıyordu oradan. Azer kapıyı kapatıp yaslandığında onun yüzünde gördüğü ifade korkudan kalbinin hızla çarpmasına neden oldu.
Eğer içindekiler de yüzündekiler gibiyse, kolay bir gece olmayacaktı.
"Bana bahsetmek istediğin bir şey var mı?"
Azer'in sesi öyle halsiz ve yalvarır gibi çıkıyordu ki birkaç dakika sonra dönüşeceği ses tonuyla alakası bile yoktu en başta.
"Evet var. Ama ondan önce neden-"
Ona doğru attığı birkaç adım ters tepmiş, Azer'in kendisinden uzaklaşmasına neden olmuştu. Boğazına oturan yumru cümlesini kesince boğazını temizleme ihtiyacı hissetti.
"Ben sana söyleyemedim çünkü başına bir bela gelsin istemedim." dedi cılız sesiyle.
"Benim- başıma- bela-gelsin-istemedin, doğru mu anladım?"
Karaca cevapsız kaldığında Azer gözlerini kapatıp sinirle soludu.
"Karaca" dedi daha sabit bir sesle. "Doğru mu anladım dedim."
Başını salladığında Azer'in yüzüne acıyla karışık bir gülümseme yayıldı. Elini çenesine götürüp sıvazladıktan sonra aynı alaycı ifadeyle Karaca'ya döndü.
"Bu mu? Bahanen bu mu? Saatlerdir kafa kafaya verip bunu mu bulabildiniz?"
"Bahanem değil, gerçek sebebi bu. Bak Azer, ben seni de biliyorum vereceğin tepkileri de. Sağ bırakmazdın onu-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazba
Teen FictionJazba Urduca yoğun istek, arzu, tutku anlamına gelir; tıpkı Azer ile Karaca'nın içindekiler gibi.