"Evet baba, döneceğiz yakında."
Azer, Selim'le konuşan Karaca'ya bakışlarını birkaç saniyeliğine kaldırdıktan sonra aklına dolanlarla ensesini kaşıyarak gözlerini etrafta gezdirdi.
"Hıhı, bu sefer Fadik annem de geri gelecek bizimle."
Babasının birkaç sorusunu daha cevaplayıp vedalaştıktan sonra telefonu kapattı ve yatağın başındaki komodine bıraktı Karaca. Kendisi de hemen yanındaki tabureye, Azer'e dönük oturduğunda ümitsizlikle düştü omuzları.
"Sen hemen gideceksin değil mi?"
Yatakta ona dönük uzanmış, kolunu dirseğinden bükerek başını eline yaslamış Azer'in keyifle onu onaylamasıyla sıkıntıyla nefes verdi bu sefer. Oldukça yoğun çalıştığını biliyordu ama şansını denemişti yine de.
"Ben de seninle gelsem? Arabada oturur, varsa kitap dergi bir şeyler okurum. Geldiğimi bile unutursun, söz!"
Söylediği şeylerin ne kadar imkansız olduğunu kendisinin de bildiğinin farkındaydı Azer. Gülerek yataktan kalktı ve duymazdan geldi teklifini bu yüzden.
"Neden bu kadar korktuğunu anlayamıyorum, seni yiyecek halleri yok ya?" dedi aşağıda oturan misafirlerden bahsederek.
Azer'e atar yapacağım diye eşofmanlarıyla indiği kahvaltıda oldukça paspal bir halde yakalanmış olmaktan çekiniyordu Karaca. Hiç beklemedikleri anda gelen Fadik'in eski komşuları ve zibilyon çeşit elti, görümce, hala ve teyzelerle ikinci bir Şeyma vakası yaşamayı istemiyordu.
"Yeterince ev kızı mıyım?" dedi Azer'in karşısına geçip desensiz beyaz elbisesini düzeltirken.
Azer başını iki yana sallayıp dudaklarını olumsuz anlama gelecek şekilde büktüğünde Karaca dalga geçtiğini düşünerek aldırmamaya çalışsa da yüzünün ciddiyeti içine bir kurt düşürmüştü.
"Nasıl olmamış ya?" Boy aynasından kendine baktığında uzanıp masaya bıraktığı kahverengi deri kemeri aldı. "Takayım mı bunu?"
"Tak tabi ya." dedi Azer omzunun üstünden aynadaki yansımasına bakıp iç çekerken. "Bu senenin modası değil mi o? Hem açar seni. Bakayım, ayakkabılarına da uygun."
Karaca boş bulunarak bakışlarını çıplak ayaklarına indirdiğinde fark etti Azer'in moda hakkında bildiği tüm kalıpları bir bir sıralayarak kendisiyle dalga geçtiğini.
"Azer!" dedi tek omzunu geriye itip Azer'in göğsüne vururken. "Dalga geçmesene!"
"Kızım ne bileyim, bana ne soruyorsun? Bana her halin aynı geliyor."
"Nasıl geliyor?"
Karaca yüzüne yerleştirdiği geniş gülümsemeyle Azer'e döndüğünde Azer'in gözleri birkaç saniye dudaklarında kalıp Karaca'nınkilerle buluştu.
"Güzel."
"Başka?"
Aklında çoktan oluşan listeyi Karaca'ya hemen söylemeden düşünür gibi başını yana yatırdı Azer.
"Hmm, düşünelim... Valla gelmedi ya aklıma başka da bir şey?"
Karaca'nın göz devirmesi onu daha da neşelendirirken kapının çalınmasıyla ikisi de sesin geldiği yöne döndü.
"Yenge, geliyor musun?"
Birkaç saniye bakıştıklarında gözlerini bir sorun çıkmayacağını anlatmak ister gibi kapatıp açtı Azer. Karaca kapıyı açarak kendisini çağırmaya gelen Ceylan'la kısa bir sohbete girdiğinde onları arkasında bırakıp unutmamak için kendine iki dakikada bir tekrar ettiği siyah kutuya ilerledi. Dolaplarının içindeki, ufak sayılamayacak saat koleksiyonunu eskiden muhafaza ettiği ama artık boş olan, çekmeceden aldı onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazba
Teen FictionJazba Urduca yoğun istek, arzu, tutku anlamına gelir; tıpkı Azer ile Karaca'nın içindekiler gibi.