Jimin ne yapacağını şaşırmış bir şekilde Jin'e bakıyordu. O kadar zaman boyunca onu aramış ve hiçbir şekilde ulaşamamışken, şimdi en olmadık zamanda karşısına çıkmıştı.
"Bir şey olmuyor. Hadi gidelim" dedi hızlıca ve Jin'in eline uzandı ama Seungmin tarafından tutulan bileğiyle fazla ilerleyemedi.
Korkuyla Jin'e baktığında ifadesiz bir şekilde bileğindeki ele baktığını gördü. Yutkunarak söyleyecek bir bahane aradı ama aklı durmuştu resmen. Başka zaman olsa Seungmin'e gereken dersi verirdi ama Jin yanındayken onu da bu işe bulaştırmak istemiyordu.
"Sanırım sen Seokjin oluyorsun. Ben Seungmin. Jp Group'un başkanıyım. Ayrıca Jimin'in sevgilisiyim" diyerek araya girdiğinde Jin'in çenesinin kasıldığını ikisi de fark etmişti.
Birkaç saniye daha bakmaya devam ettikten sonra başını yana eğip dişlerini göstererek gülümsedi. Gözleri ise ölümcül bir etki oluşturuyordu yüzündeki gülümsemeye tezat olarak.
"Öyle mi? Sevgilisi benim zannediyordum" dediğinde Jimin'in kalbi durmuştu anlık olarak. Jin'e bakarken gözlerinden kalpler çıktığına emindi.
"Yanlış anlamışsın. Değil mi Jimin?" dedi tehditkâr sesinin yanında bileğini sıkarak.
Bu Jimin'in umrunda değildi. Hissetmiyordu bile. Seungmin'in korkutucu bakışlarını umursamadan Jin'e bakıyordu sadece hayran bakışlarla. Sevgili miydiler gerçekten? Kabul etmiş miydi? Bunu ona sorabilmek istedi ama yeri olmadığı için sessizliğini korudu.
Jin ise daha fazla sessizliğe ve her saniye daha da artan baskıyı görerek Jimin'in bileğini kurtardı ve arkasına çekerek güvenli alanda olmasını sağladı. Jimin, Jin'in geniş omuzları arkasında kalırken dudaklarını ısırıyordu tedirginlikle. Onun Jin'i koruması gerekiyordu Seungmin'e karşı, Jin'in onu değil.
"Kiminle uğraştığını biliyor musun sen?" diye sordu adam Jin'e doğru yaklaşarak.
"Kaç yaşındasın sen?"
"Ne?"
"Kaç yaşında olduğunu sordum aptal mısın?"
"25"
"Senden büyük olduğum halde neden benimle böyle konuşuyorsun? Ailen hiç mi nezaket kuralları öğretmedi yoksa anlayamayacak kadar aptal mıydın?"
Seungmin duyduğu lafları şaşkınlıkla karşılarken öfkelendiği her halinden belliydi. Eliyle sertçe Jin'in göğsüne vurdu ama hiçbir etki bırakmadığı gibi Jin sadece alayla gülmüştü.
"Sen nasıl benimle böyle konuşuyorsun? Kendine gel! Karşında kim var biliyor musun? Sen daha anlayamadan yok ederim lan seni!"
Jin kafasını yana çevirdi biraz ve Jimin'e "Içeriye geç. Geliyorum birazdan" dedi kısık sesle.
Jimin "Hayır. Sen de benimle gel. Inan konuşmaya değecek birisi değil" diye itiraz etti korkuyla.
Jin, yanına çektiği çocuğun daha fazla ısrar etmesini engelleyen bakışlarını gözlerine odakladı ve "Dediğimi yap" diyerek onu Moon'a doğru itti.
Içi hiç rahat etmese de dediğini yapmak zorunda hissetti Jimin. Kendisini ve Jin'i her türlü tehlikeden koruyacak donanıma sahipti Jimin fakat Jin öyle değildi. Peki buna rağmen neden sözünü dinleyip içeriye giriyordu? Ona itiraz edemiyor, otoritesine boyun eğiyordu istemsizce. Varlığı bile güven veriyor, yenilmez bir hava katıyordu ona.
Moon'a ilerlerken elleri sinirle saçlarını çekiştiriyor, ne yapacağını düşünüp duruyor, sürekli arkasına bakıyordu.
Jin'in ona güven veren bakışlarını yakaladıkça rahatlıyordu ama Seungmin'in ona istediği zaman zarar verebileceğini bildiği için endişelerine son veremiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/223985027-288-k571836.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fake Love #JinMin
Fanfiction#Jinmin Jimin ve ona yazılan kaderin çok acımasız olduğunu artık daha net anlıyordu Jin. Anlamadığı tek şey sonunun kötü biteceğini bildiği bu masalı neden okumaya ve sonuna kadar gitmeye bu denli hazırdı?