17

617 60 30
                                    

"Siktir! Bu ne lan! Siktir! Siktir!"

Kafayı yemek üzereydi Jin. Gördüklerini idrak etse bile kabullenmek istemiyordu bir türlü. Içinde öyle bir öfke peydah olmuştu ki sadece sabır kırıntıları ile kendisine hakim olabiliyordu. O an istediği en büyük şey ondan hesap sormaktı. Cevap istiyordu ondan.

Ne için satmıştı gururunu, onurunu, mesleğini bu adam? Hiç mi utanmamıştı ölen polis memurlarının cenazesine katılırken? Hiç mi ailesine baş sağlığı dikerken vicdanı sızlamamıştı?

Elindeki telefonu sımsıkı sıkıyor ve içindeki fotoğrafı gerçekliğini kontrol etmek ister gibi sürekli bakıyordu.

Yanlarından yaklaşık bir saat önce ayrılmıştı ama aklında bambaşka bir soru işareti oluşmuştu mantıklı düşünmeye başladığında.

Jimin onu biliyor muydu? O müdür bozuntusuna rapor verme zorunluluğu vardı elbette görev süresince. Bighit'in adını geçirmemişti ama bahsetmişti sonuçta Gölge davasındaki bütün şirketlerle ilgilendiğinden.

"Siktir! Biliyor kesin! Benimle tıpkı onunla oynamaya çalıştığım gibi oynuyor! Nasıl bir aptalım!"

Arabayı emniyete sürerken kendi kendine konuşuyordu sürekli. Yoongi'nin numarasını tuşladı hızla. Işini bırakıp gelmeliydi yanına. Bir çare bulmalılardı bu duruma yoksa Jin dayanamayacaktı daha fazla.

Yoongi telefonunu açmayınca yüzünü buruşturarak telefonu yan koltuğa fırlattı sinirle.

Gerçeklerden kaçmak istiyordu Jin. Arkasına bakmadan uzaklaşmak. Yalan söylemek kolaydı ama kendine yalan söylendiğini öğrenmek... Jin bunu ilk defa bu kadar ciddi deneyimliyordu.

Düşmanı ondan 10 adım öndeyken, içinde bulundukları savaş da en hareketli zamanındaydı. Acele etmeli ve elindeki cephaneyi sayıp isabetli atışlar yapmalıydı yoksa ağır yenilgi kaçınılmazdı.

Emniyetin önünde durduğunda arabadan inmeden resmi Namjoon'un mail hesabına gönderdi. En güvenli yer orasıydı şimdilik. Kimsenin de kontrol etme şansı yoktu.

Ardından arabadan inerek neredeyse koşar adım girdi içeriye. Ona selam veren insanların farkında bile değildi. Sadece odasına girmek ve bu işten nasıl sıyrılacağını ince ince planlamak istiyordu.

Önüne geçen alt birimden bir polis memuruyla durdu.
"Müdür Bang sabah sizi çağırdı amirim ama kendisi şuan burada değil. Çıkmadan önce görünürseniz iyi olur" dediğinde Jin kaşlarını çatarak "Bana ne yapmam gerektiğini söylemeye kalkma çaylak!" diye bağırarak onu önünden itip odaya ilerledi.

Kapıyı düşmanıymış gibi hızlıca açtığında içerideki Namjoon irkilerek yerinden zıplamıştı. Hyungunun yüzündeki telaşlı ifadeyi görünce istemsizce o da panikleyerek ayaklandı.
Jin kapıyı kapatıp arkadan kilitlediğinde ise onun ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordu kısık gözlerle.

"Hyung? Neler oluyor?"

"Siktir Namjoon çok fena sıçtık. Bu sefer öyle böyle değil hem de" diyerek ona dönerken elindeki telefonu hastalık varmışçasına masanın üzerine fırlattı.

"Neyden bahsediyorsun sen? Sakin olur musun hyung. Sorun ne?" dedi yanına yaklaşırken ama Jin bir türlü yerinde sabit kalamıyordu.

"Müdür. Lânet olsun o adam Gölge ile iş birliği yapıyor!" diye bağırdı kendine hakim olamayarak.

Namjoon anlayamayarak kaşlarını çattı.
"Kim?"

"Müdür diyorum ya! O sikik müdür ruhunu paraya ve güce satan bir orospu çocuğu! Anlıyor musun beni?"

Fake Love #JinMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin