Şaşkınlıktan donmuştu. Hareket edemiyor, nefes alamıyor, sadece dudaklarını hırsla kavrayan adama izin veriyordu.
Algılamakta zorluk yaşıyordu Jimin. Onu gerçekten öpüyor muydu yoksa çok hayal kurduğu için halüsinasyondan mı ibaretti? Dudaklarında hissettiği bu baskı kesinliklr onun ölüm fermanıydı.Yüzünü kavrayan avuç içleri sanki ateş varmışcasına yakıyordu tenini. Düşmemek adına Jin'in ceketinin kenarlarına tutundu sıkıca. Dizleri titriyordu resmen bütün vücudunda sanki ilkmiş gibi hissettiren duygularla. Gerçek olamayacak kadar güzel ve güçlü bir histi yaşadığı. Daha önce birkaç kez öpmüşmüştü elbette ama hiçbiri böyle hissetmesine sebep olmamıştı. Aşk mıydı bu kadar anlam katan, içini dolduran?
Kapının açıldığını duyduğunda geriye çekilmek istese de Jin, bedenini bedenine bastırarak daha da sıkıştırmış kitaplıkla arasına ve dudaklarını daha büyük bir açlıkla kavramıştı.
Jimin o anda dünyadaki her şeyi silmiş ve Jin'in öpüşüne açlıkla karşılık vermişti. Doğru terim buydu işte. Açtı. Ondan gelecek bir dokunuşa, bir gülüşe, bir öpüşe deli gibi açtı.
Her geçen saniye daha da dağıldığını hissedebiliyor ama bırakamıyordu. Ağzından ufak bir inleme kaçtı ve kendisini istemsizce ona yaklaştırdı. Artık neredeyse bir bedenden ibarettiler.
Jin, onun oldukça istekli tepkileriyle daha fazla ilerlemekten korkup kendisini geriye çekse de, hala nefesleri birbirine karışacak kadar yakınlardı.
Yutkundu ve dudaklarını yaladı. Harika hissettiren tadını hala alabiliyordu. Bunu yaptığına inanamıyordu ve dahası bundan zevk almıştı. Jin çok yanlış yolda olduğunu görebiliyordu ama ne yazık ki geri dönüş yolu da yoktu.
Ona kocaman gözlerle masum bir şekilde bakan adama daha fazla bakamadı.
Kolları arasında titreyen bedene sardı kollarını hem onu hem de kendisine zaman kazandırmak için. Jimin'in kafasını göğsüne bastırırken bir elini de sarı tutamlar arasında gezdiriyordu hafifçe.Ikisi de hissettiği yoğun duyguların ardından birbirlerinde dinleniyordu. Jimin kafasını, Jin'in boynuna doğru çevirdi ve onu mahveden o kokuyu çekti içine.
Erkeksiydi kokusu. Ağır değildi ama kesinlikle insanın başını döndüren eşsiz bir kokuydu. Sonsuza kadar ciğerlerinde yaşatabilirdi bu kokuyu Jimin.
Jin'in beline doladı kollarını sıkıca. Onu bırakmak istemiyordu. Kaçmasını istemiyordu. Böylesi bir adımdan sonra geri dönmesini istemiyordu.
Jin'in de kendisinden hoşlandığını ilk defa düşündü Jimin. Kendisi kadar yoğun değildi hisleri elbette ama kesinlikle nefes almaya başlamıştı Jin'in kalbinde. Bu düşünce onu mutlu etti. Kalbi az önceki anın ve onun hislerinin farkındalığı ile rengarenk çiçekler açtı.
Jin nihayet kendisini toparladığında kollarını çekti ve Jimin'i biraz uzaklaştırdı kendisinden. Başını kaldırarak yüzüne bakmasını bekledi sabırla.
Nihayet göz göze geldiklerinde dolu dolu bakıyordu Jimin'in gözleri ama daha önce hiç yaşamamışcasına canlıydı. Yaşadığı mükemmel duygular öylesine yoğundu ki, ağlamak istiyordu Jin'in kollarında.
"Söz vermek istemiyorum Jimin-ah. Sana... vaatte bulunamam. Ama denerim. Mutluluğu sana yaşatabilecek son kişi olabilirim belki de bu hayatta ama denerim"
Jimin yutkundu. Bu bir kabullenme değil de neydi? Nefesleri iyice karışmıştı. Konuşabilecek durumda değildi. Başıyla onayladı sadece. Onun her haline kabul değil miydi zaten? Onu düzgün tanımıyordu bile ama kalbi kalbine bağlıydı bir şekilde.
![](https://img.wattpad.com/cover/223985027-288-k571836.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fake Love #JinMin
Fanfic#Jinmin Jimin ve ona yazılan kaderin çok acımasız olduğunu artık daha net anlıyordu Jin. Anlamadığı tek şey sonunun kötü biteceğini bildiği bu masalı neden okumaya ve sonuna kadar gitmeye bu denli hazırdı?