Bölüm 12

270 13 0
                                    

Multide Görevli Kadın 'Susan' :)

Herkesten önce kalktım. Saat sabahın altısıydı. Kendimi hasta olduğum o günden beri ilk defa bu kadar iyi hissediyorum. Burnum akmıyordu. Hapşurmuyordum. Öksürüklerim kesilmişti. Yuppi. Yataktan kalkıp giyindim. Saçlarımı tarayıp salaş bir topuz yaptım. Elimi yüzümü yıkadım. Saat altı buçuk olmuştu. Saate bakarken uzun zamandır bizim kızları şaka yaparak uyandırmadığımı hatırladım. Gün şaka günüdür. Odanın tam ortasında yani üç yatağın merkezinde durdum. Gücümü kullanarak telefonun hoparlörünün kontrolünü elime aldım. Etraftaki ayakkabıları havalandırıp yatakların ayaklarına yaklaştırdım. Sonra aynı anda telefonun hoparlöründen zil sesi çıkartmaya başladım. Ayrıca ayakkabıları da yatakların ayaklarına vurmaya başladım. Birkaç saniye içerisinde hepsi çığlık atarak resmen hortladı. Ben ayakkabıları yere bırakıp telefonun hoparlörünü kapattım. "Günaydınlar kızlar. Bugün galiba büyük bir gün ve beni sabah sabah yalnız bırakamazsınız." dedim. Hepsi sinirlerinden gülüyorlardı. Yataktan kalkıp ayakkabılarını giydiler. Ben ise bu sırada oturmuş onları bekliyordum.

Üçü de hazırlanınca beraber yemekhaneye gittik. Girişte bir liste vardı. Bugün kimlerin hangi saatte kan vereceklerini ve hangi grupta olacaklarını yazıyordu. Ben saat 11'deki ilk gruptaydım. Barbara ve Blair'de öyle. Ashley,Alison ve Stephanie de saat 13'deki ikinci gruptaydı. Saat sekizdi. Yemekhanede güzel ve besleyici bir kahvaltı yapıp birer kahve aldık. Ben hala anneme kan veremediğim için üzgün, kandırıldığım için kızgındım. Ne zaman aklıma gelse sinirleniyordum. Ama şu an yapabileceğim bir şey yoktu. Kahvelerimiz bittiği sırada saat dokuzu geçiyordu. Kızlarla binada gezinip biraz sohbet ettik. Saat 11 de ben,Blair ve Barbara ile kan alma bölümünün olduğu yere gittik. Alison,Ashley ve Stephanie de yemekhanede oturdular.2.binaya üst geçitlerden birinden geçmiştik.Geçidin üstü açık olduģundan üşümüştüm.Binaya girince ellerimi kollarımın etrafına sararak ısınmaya çalışırken o rehber (ilk geldiğimizde bizi karşılayan gıcık kadın) koluma dokunarak ona bakmamı sağlayıp, çenesiyle gideceğim kan verme ünitesini işaret etti.Eric çoktan yerini almıştı.O bana gülümseyerek bakarken Daniel'ı farkettim.Büyük ihtimalle benim kanımı Eric'e nakledecek olan görevliyle konuşuyordu.Geçen seferki gibi bön bön bakarken yakalanmak istemediğimden ben de gözlerimi tekrar Eric'e çevirip gülümsedim.Barbara ve Blair da diğer kabinlerdeydiler.Görevli yanımıza geldi.''Eğitimde de öğrendiğiniz gibi.''dedi.Bana dönüp devam etti,''Senden alınan kan şu tüpte toplanıp hastaya nakledilecek''.Bahsettiği tüpe baktığımda Daniel'ın tüpe borular baģlamakta olduğunu gördüm.Görevli kadın Daniel'a:

-Sizin uğraşmanıza gerek yoktu.Ben yapabilirim,dedi.

Daniel gülümsedi ve çıkıp gitti.Kadın da ardından sırıtıyordu.O an kadını inceledim.Kahve,orta uzunlukta saçları ve kahverengi gözleri vardı.Daniel'dan birkaç yaş büyük veya aynı yaştaydı.Yani tahminimce 20-21.Yüzümü buruşturdum.Ama çok geçmeden saçmaladığımın farkına vardım.Bu sırada kadın sivri bir şeyi koluma batırdı.Ona baktığımda gülümsedi ve ''Acıdıysa özür dilerim." dedi.Ben de küstahça "Acıdı." dedim ama acıdığı falan yoktu.Kadının yüzü düşünce zafer dansı yapasım geldi ama koluma batan sivri şeye bağlı olan borulardan tüpe akan kırmızı kanı görünce gülümsemem kayboldu.Pek canım acımıyordu veya kan görmek beni rahatsız falan etmezdi ama tüp git gide dolmaya başlarken alınan kanın çok fazla olduğunu anladım.Kanım çekilirken, yani gerçek anlamıyla çekilirken, dehşetle kadına dönüp "Bu kadarı fazla değil mi?" dedim.Kahverengi saçlarından önüne düşen tutamı kulağının arkasına sıkıştırırken "Emir böyle ama merak etme şimdi bitecek." dedi.Dehşetle etrafıma baktım. Kanı gereğinden fazla sömürülen bir tek ben değildim. Yan kabinde Barbara gözlerini tüpe dikmişti ve görevlisi onu sıkı sıkı tutmuştu çünkü anladığım kadarıyla kurtulmaya çalışıyordu.Blair görevliyle kavga ediyordu.Eric'e bakınca hiç de rahatsız görünmediğini farkettim.Bir şeyler ters gidiyordu.Tam tepki vermeye karar vermişken kadın sivri şeyi çekti ve Eric'e dönüp "Gidebilirsin" dedi.Eric tüpten kanımın bir kısmını kendi vücuduna almıştı nasıl olsa!..Hala biraz duruyordu.Kadın benim kolumdaki sivri şeyi batırdıgı yere bir ilaç sürerken o çıkıp gitti.Bu sırada Daniel getirdiği sağlık ekipmanları odaya yerleştirmek üzere elinde bir kutuyla içeri girdi ve kadına yine gülümsedi.Ben patlama noktasına gelmiştim. Kadın resmen damarlarımdaki kanı sömürmüştü.Ve Daniel ona hala gülümsüyordu.Daha sonra Daniel'ın bakışları tüpe kaydı ve "Hasta çocuk nerde?Kanı nakletmen gerekmez mi?"dedi.O zaman herseyi anladım.Daniel bilmiyordu.Hemen atıldım "Bu nakledilmiş hali(!)" dedim. Daniel da bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamış olmalıydı.

Susan'a dönüp şöyle dedi:

-Şaka mı bu? Kız bembeyaz olmuş!

Birinin buna dur demesi gerekirdi. Daniel ise fazlasıyla cesaretliydi. Kahverengi saçlı kadın "Bay Andrews'ün emri bu.Olabildiğince çok hastaya şifa olması için. Hem daha uzun bir süre kan alınmayacak kendisinden" dedi.

Susan bana dönüp "Sen çıkabilirsin." dedi.Ben de itaat ettim.Nasıl olsa bombayı almıştım. Kadın insandı bu belliydi ve bence Daniel beni savunduğuna göre mutanttı.Kadın gözünü kırpmadan kanımı sömürmüştü ki bunu ancak bir insan yapardı. Daniel'in ise mutant olduğunu bilir gibiydim. Barbara ve Blair'ı da bulup kızların yanına gittim.Olanları anlattım. Tabi hepsi dehşete düştü. Biz kızlar bunu yaşadık ama kalan mutantlar daha yaşayacaktı.Akşam olduğunda zaten kansızlıktan halsizdik hepimiz, uyuduk...

Second Life "İkinci Hayat" (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin