1.mevzu

221 26 82
                                    

Mehemmet, aldığı görev doğrultusunda Karmindot Malikânesine misafir olarak gelmişti. Konuk olma niyeti; bir yazar olarak Avrupalı bir ailenin yaşantısına şahitlik etmek istemesi gibi görünse de gerçekte bir istihbarat görevlisiydi.

Bundan birkaç ay önce, önemli bir kimse olan Vefik Paşa'nın deniz üzerinde yaptığı seyahat sırasında aldığı kurşun mermisiyle ölmesi ve teknesinin batması üzerine bu soruşturmada Mehemmet görevlendirilmişti. Zira Karmindot Malikânesi denize sıfır; cinayet mahalline kırk beş derecelik mesafede, yüz elli metre uzaklıktaydı.

Mehemmet, bu gün de ütülü pantolonunu ve gömleğini giyindi; beline kuşağını sardı, başına fesini geçirdi. Ellerinin dostu eldivenlerini de unutmadı ve ipek mendilini de dürüp cebinde sakladı. Aynanın karşısındayken pala bıyıklarının uçlarını bir kere daha düzeltti ve yakışıklı yüzünü daha iyi görebilmek için omuzlarını dikleştirdi. Bu gün de görev hâsıl ola.

Aşağıya kahvaltı için çağrılmıştı ve merdivenlerden inip sahil kenarındaki bahçede hazırlanmış olan masaya doğru ilerledi. Evin büyük abisi James Karmindot, yine gazete okuyor ve çayını sessizce yudumluyordu. Üzerindeki mavi robdöşambrı ile taranmamış saçları, bu gün yine onun işe gitmeyeceğini haber ediyordu. Evin tek kızı olan Johanna Karmindot ise sağ elindeki bıçağı, sol elindeki çatalı ile önünde bulunan yumurtaya yine Mehemmet'in bilmediği tarzda işkenceler ediyor, o kadar didiklemesine rağmen ağzına sayılı lokmalar götürüyordu. Sarı saçları buklelenmiş, tam üstüne kocaman bir kırmızı gül konmuştu. Sarı elbisesinin üzerine bacak bacak üzerine atmış, yine kendisine has dik duruşuyla karşısındaki sahilden gözlerini ayırmıyordu. Mehemmet onun yeşil gözlerini çekici bulsa da nedense orada gizli bir sırrı hissediyor, bundan da şüphe etmeden kendini alamıyordu.

Gerçi şu malikânede abi James'ten başka herkes Mehemmet'in gözüne şüpheli görünüyordu. Zira herkes Mehemmet'ten gözlerini kaçırıyor, sorduğu sorulara kaçamak cevaplar veriyor ve sanki onu görmek istemezlermiş gibi yüzüne kapıları kapatıyorlardı. Mehemmet istenmeyen bir misafirdi, bunu biliyordu.

Hoş zaten kim evinde yabancı bir yazarın dolanıp sorular sormasını isterdi ki? Bu konuda James'e borçluydu, çünkü o kendisini eve bizzat davet etmişti. Buraya gelebilmek için bahane olarak üretilen şu yazarlık kimliğini gazete de duyurmuş ve evinde birkaç haftalığına kalmak için gönüllü Avrupalı bir aile aradığını bildirmişti. Konağın zengin ve denize sıfır olmasını da belirtmeyi unutmamıştı. Ayrıca yüklü bir para da teklif etmişti. Paragöz olmasıyla bilinen ve kumara düşkün olan James'da tahmin ettikleri gibi hemen davete icabet etmişti. Bu ilk adımı bile Mehemmet'in ondan şüphelenmesini engellemişti, ancak yine de tedbiri elden bırakmamak gerekliydi.

Mehemmet, denizi soluna alarak masanın başına, James'in karşısına oturdu. "Sabahı şerifleriniz hayrola." dedikten sonra da sofra mendilini önüne serdi.

James, her zaman ki gibi gazetesinin ucunu indirip genişçe gülümsemiş ve Mehemmet'in lehçesini taklit edercesine "Sizlere de hayrola Mehemmet bey." demişti.

Johanna ise bakmamıştı bile, ancak Mehemmet onun dikkatini nasıl çekeceğini biliyordu. Zira Karmindot ailesi asil, zengin bir soydan geliyordu. Bu da demek oluyordu ki genç bir kız dans, piyano, usûl ve üslup için doğumundan itibaren eğitim görürdü. Sol ele çatalı, sağ ele bıçağı almakta bunlardan birisiydi. Mehemmet burada kaldığı sürece anlamıştı ki Avrupalıların kültürlerine olan bağlılıkları duyduklarından da öteydi. Bunu bir hayat memat meselesine çevirebiliyorlardı ya da Johanna bu konuda çok takıntılıydı. Mehemmet, ikinci olasılığı daha yüksek buluyordu. Şu bir kaç günde insanın ne derece tanınacağından pek emin değildi, ancak anladığı kadarıyla Johanna, hastalık derecesinde titiz ve kontrolcü bir kadındı ya da sadece bir deliydi.

Mektuplar Mevzular MerhumlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin