4.mevzu

96 14 35
                                    

Mehemmet, ilk başta içeriye girmekte tereddüt etse de, ardından gelen kalabalık bir güruha yol açarken girmek zorundaydı. Balo, şehrin kuytu bir köşesinde, bilmediği bir adamın, bilmediği bir malikânesinde yapılıyordu. Mehemmet, her zamanki takım elbisesi, fesi ve bıyığıyla kapıda dikilmekteydi. Johanna, ona sadece gözlerini kapatacak siyah bir maske vermişti, ancak salondaki herkesten daha normal görünüyordu.

İnsanlar, Shakespeare oyunlarından fırlamış fantastik karakterler gibi ortalıkta dolanıyorlardı. Kabarık tuvaletler, tüylü şapkalar, dantelli broşlar, altın maskeler, kırmızı kadehler ve parfümler...

Mehemmet, daha fazla kapı önünü işgal etmemek için kuytu bir yer buldu ve sanki tuhaf bir şey yapmamak için korunurmuşçasına ellerini ardında kenetledi. Tek yapması gereken Johanna'yı bulmaktı, ancak şu maskeler ve korseler içinde herkes Johanna gibi görünüyordu.

Mehemmet, bir süre sonra yanına gelen iki vahşi âşık nedeniyle yerinden olup salonun ortasına itildi. Salonun bir köşesi, masaya dizilmiş tatlılar ve kadehlerle karnı aç olanlara; bir köşesi sohbet masaları ve oyun kartlarıyla dili ve cebi aç olanlara; bir köşesi on sekizinci yüzyıl İngiliz beyefendileri gibi giyinmiş olan orkestra ile kulağı aç olanlara; bir köşesi de kavalyeler ile onlara eşlik eden kadınlara ayrılmıştı.

Mehemmet, oradan oraya kendisi için doğru bir köşe bulabilmek adına sürüklendi. Bilmediği diller, maskeler, kahkahalar ve parfümler onu yeterince boğarken bir de Johanna'nın neye benzediğini bulmak zorundaydı. Johanna muhtemelen şimdi onu seyrediyor ve kendince eğleniyor, dalga geçiyordu. Çünkü –bahsettik ama- Mehemmet kıyafetleriyle bir kabak gibi ortada dolanmaktaydı.

Sonra bir anda kalabalığın içinden bir el onu kendine çekti, kırmızı ışıksız trafikten onu kurtardı. Mehemmet, ilk başta Johanna'nın bu işkenceye son verdiğini sandı, ancak bu kadın turuncu saçlı ve tuhaf kahkahalar atan ve lehçesi bir İspanyol'u andıran tanımadığı biriydi. Mehemmet'i sohbetlerini renklendirmek için oldukça uygun bulmuşlardı ki kendini bir anda tanımadığı bir arkadaş grubunun içinde buldu.

"Selam beyefendi, bu gün bize kim olduğunu anlat hadi!"

"Ah, ben bir ottomanım."

"Ah bu tamamen aşikâr! Bir balo gecesi için oldukça fevkalade bir karakter seçimi. Üstelik Konstantiniyye gibi bir yerde." Kadın konuşuyor, arkadaşları gülüyordu. Mehemmet'in derdi ise –daha önce bahsettik ama- koluna tutunan kadından bir an önce kurtulup Johanna'yı bulmaktı. "Peki, benim kim olduğumu sormayacak mısınız?"

"Kraliçe Elizabeth mi?"

"Hayır, kraliçe Elizabeth işte burada." diyen kadın karşısındaki oldukça parıltılı tuvalete sahip bir başka kadını gösterdi ve sonra susmadı. "Ben kraliçe Marie Antoinette! Bu dostum William Shakespeare, bu leydi Jane Austen, bu arkadaş III.Leon, bu leydi de kraliçe Isabel. Yani her birimiz bir frank ya da bir İngiliz karakteriyiz, ancak bir adımız var. Senin bir adın yok mu ottoman?"

Mehemmet, bir an ne diyeceğini bilemese de "Ben de Yunus Emre." dedi.

"O da kim? Bizimle tanıştırır mısınız?"

"Kendisi muntazam bir şair ve yazardır."

"Ah burada bir yazar dostumuz daha var. Aramızda sır kalsın, III.Leon'da gerçekte muntazam bir yazardır. Öyle değil midir?"

Yanındaki kadınlardan daha az süslenmemiş olan adam "Abartıyorsunuz." dedi.

"Ah hiç sanmıyorum. Ne hakkında yazdığını merak etmiyor musunuz sayın ottoman?"

Hayır. "Ne hakkında yazıyorsunuz?"

Mehemmet, soruyu adama sorsa da kadın cevaplıyordu. Koluna dolanmış kol ve sormak istemediği sorularla birlikte buraya hapsedilmiş gibiydi. Johanna şimdi daha çok eğleniyor muydu acaba?

"Çok fevkalade bir konu hakkında!" dedi sözde Kraliçe Marie. "Dostum Leon, harem hakkında yazıyor."

Tuhaf bir gülüşmeye anlam veremeyen Mehemmet "İlgi çekici dedi." Ve gerçekten de ilgisini çekti.

"Gerçekten de öyle."

"Ama bir okulda ne hakkında yazabilir ki?"

"Okul mu? Ah çok safsınız ottoman bey! Tabi ki de haremin bilinmeyen bir yüzü hakkında yazıyor! Siz harem hakkında ne düşünüyorsunuz?"

"Harem, her insanın ve erkeğin girmesine izin verilmeyen, sarayın asil hanımefendileri için özel olarak kurulmuş, dünyevi ve uhrevi alanlarda eğiten bir mektep, bir medresedir. Ne düşünmemi bekliyorsunuz?"

"Ah, hayal dünyanızı biraz daha genişletmelisiniz. Dostum Leon'da bunu yapıyor ki bu da onu başarılı bir yazara dönüştürüyor."

"Ne hakkında?"

"Haremin sadece okul olmadığı, aynı zamanda eşsiz, fevkalade bir hayat evi olduğu hakkında."

Mehemmet, ilk önce ne demek istediğini anlamadı. Sonra kadının hınzırca gülümsemesi, arkadaşlarını konuşmaya yaptığı manasız etiketlerle durumu anladı ve bu da onu biraz öfkelendirdi. Ancak görevi icabı gizlenmek zorundaydı. Bunu da ancak onlar gibi dalga geçerek başarabildi.

"Ah saçmalıyorsunuz! Nasıl bir okuldan hayat evi diye bahsedebilirsiniz? Bu duyduğum en fantastik şey. Sarayın gerçekte bir gece kondu olması gibi bu ya da dünyanın aslında bir elma olması gibi. Bu kadar imkânsız bir şey nasıl aklınıza gelebildi? Fevkalade doğrusu!"

"Ah bu dostum Leon'un eşsiz başarısı. Yazdıkları o kadar çok seviliyor ki ottomanlardan bile satın alanlar var. Bir gün siz de onun bu fantastik dünyasını ziyaret etmelisiniz. Sonuçta hiçbirimiz gerçekte harem de ne yaşandığını bilmiyoruz!"

Mehemmet tam da salonun gittikçe çekilmez bir hapishaneye dönüşmeye başladığını düşündüğünde Johanna ardında belirdi. "Oldukça eğleniyor görünüyorsunuz, sanırım beni aramaktan vazgeçtiniz."

Mehemmet, onun geldiğine bir tık sevinerek hemen kolunu kahkahalar kraliçesinden kurtardı ve "Ah tabi ki de dans için size eşlik edebilirim!" deyip, Johanna'yla birlikte oradan uzaklaştı.

Johanna "Dans ettiğinizi bilmiyordum." dedi.

"Etmiyorum."

"O zaman?"

"Sadece buradan gidelim."

Malikânenin balkonuna çıktıklarında derin bir nefes alan Mehemmet, Johanna'ya dönüp "Oradaki adamı tanıyor musunuz?" dedi.

"Kimi?"

"Şu sarı takımlı, kolları dantelli, kırmızı topuklu ayakkabı giyen kırmızı maskeli adamı."

"Burada hiç kimse birbirini sizi tanıdığımdan daha fazla tanımıyor. Neden sordunuz?"

"Hiç... Bir yazarmış da, merak ettim sadece..."

Sonra gece James'ın oldukça sarhoş olduğu, uykusundan ayrı düşen Jason'un sürekli eve gidelim dediği, Julian'ın Mehemmet'e rahatsız edici bakışlar atmaya devam ettiği, Johanna'nın da James'tan payını alıp sızdığı trajedik bir sonla bitti.

.

Katil aramızda mı? :)

Mektuplar Mevzular MerhumlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin