2. BÖLÜM

2.1K 315 214
                                    

**

Ve işte. Şuradaki küçük, beyni olmayan yaşam formunu gördünüz mü?

Elinde pasaport ve valizi, Dış Hatlar yazan kısma ilerleyen gerizekalı. Evet evet. İşte oradayım. Bakın şu an sıraya giriyorum. Kırmızı büstiyer giyen 20li yaşlardaki kız ile, şikayet edip duran neden krem pantolon giydiğine anlam veremediğim amcanın arasında sırada bekleyen gerizekalı.

İşte. Ben. Oradayım.

"Yiğido. Ya seni çok özlersem?"

Ayıpsın Enis ya. Bir arayıp çok özledim seni dediğinde hemen koşup gelebilecek bir salağım ben, bilmiyor musun bunu? Üç kelimenin ve kuvvetle muhtemel güneydeki bazı gerizekalı uzuvların yönlendirdiği ben. Hemen gelirim kanka, merak etme sen.

"Yastığına sarılıp ağlarsın." Neşesiz bir gülümseme ile dudaklarım yanlara doğru kıvrıldı. "Ya da atlar yanıma gelirsin."

"Bugünden itibaren paramı biriktirmeye başlıyorum kanka, uçak bileti alacak kadar biriktireyim, hemen geliyorum yanına."

Hayatımda hep bir şeyler için fedakarlık etmem gerekmediğini fark etmek, insanların da benim için bir şeyler yapabileceğini bilmek, istemsiz mutlu etti beni. "Yeni maaşımı duyunca kulakların felç geçirebilir. Gidip yerleşeyim hemen ayarlayacağım biletini."

Bugünden itibaren para biriktirmeye karar vermesi, havaalanından çıkana kadar sürecek bir fikirdi, adım gibi eminim. Çünkü tüm paramızı saçma bir klüpte geçen gece çar çur etmiştik ve harcamamış olsak bile Enis rahatına aşırı düşkün olduğu için illaki parasını harcayacak bir yer bulurdu, bilet almaktansa. Ne bileyim gider ovmalı masaj aleti alırdı, garip bir şekilde takıntılı olduğu bisikletlerden on milyonuncusunu koleksiyonuna eklerdi, bir playstation oyununa bir sürü para verirdi. Her zaman kafasına eseni yapardı, benim aksime ve bence bu iyi bir şeydi. Hayat mottosunun "Tadını çıkarmayacaksam neden bana bu ruh verildi?" olması, birkaç ay önce gittiğimiz dövmecide ayak bileğine "Quid ad aternum? (Bundan sonsuzluğa ne kalacak?)" dövmesi yaptırması ve cidden anı yaşaması.. Mükemmeldi. Elindeki şablonu bana uzatıp "Yiğido, senin de alnına şunu mu yazdırsak?" dediği sahne  gözümün önüne gelince kendime yumruk atasım geldi. Elindeki kağıtta dum spiro spero(Nefes aldığım sürece umuyorum) yazıyordu.

Aynen, tam bu gerizekalıya göre bir mottoydu gerçekten. Alın yazıma geçen ay Yaren beni terk ederken seçtiğim o mükemmel küfürün yazdırılmasını tercih etmiş olmasam, düşünülebilirdi.

"Yiğido. Bak." Nadiren bu ses tonunu kullanırdı. "Yaren mevzusu-"

"Enikcim, annemi ve Yeşil'i bile buraya gelmemeleri için ikna edebildim," Pasaportu bankodaki kıza uzattıktan sonra Enis'e döndüm. "Bu konuda konuşmak istemiyorum."

Ve ileriden o ses duyuldu. "Yiğit!!!!"

Enis sırıtarak omzuma yumruğunu geçirirken "Aynen kanka," dedi. "Çok iyi ikna etmişsin, baksana. Yoksa şu karşıdan gelenler Aynur Sultan, Yeşil çamkim ve Yaso Ağa değildir."

Gözlerimi devirirken valizime ve sırt çantama etiket yapıştıran hanımefendiye teşekkür ederek arkamı döndüm. "Anne. Yeşil. Ve küçük mafya."

Yeşil elindeki poşeti bana uzattı. "Abi, araştırdım ben." dedi. "Cenin falan yiyor bunlar ya, aç kalma diye bir şeyler yaptım sana."

Annem elindeki poşeti uzatırken "Bak oğluşum, her şeyi yeme tamam mı?" dedi. "Köpek bile yiyormuş bunlar."

Enis sırıtırken "Ahtapot mahtapot yer Aynur Sultan," dedi "Köpecikleri Çinliler yiyor. Leş ağızlılar. "

"Çok bilmiş canım çamkim," dedi Yeşil füze bakışları ile Enis'e bakarken. "O çok bayıldığın 780 LİRALIK AYAKKABILARINA kusmamı istemezsin değil mi?" Enis korkarak ayakkabılarına bakıp iki adım geri çekilirken Yeşil "Hem birisi Çin Halk Cumhuriyeti, biri Çin Cumhuriyeti. Herhalde çok farklı değillerdir, köpek yemiyorlarsa bile illaki garip bir şeyler yiyorlardır."  dedi.

Doğuştan RahatsızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin