4.BÖLÜM

1.9K 305 240
                                    

Gerçekten biraz olgun ve ciddi olmam gerekiyordu. Kıza açıklasam mı açıklamasam mı ikileminde bir süre takıldıktan sonra "Amaaaan, napcak sanki gitmeye kalkıştığımda ihbar mı edecek?" fikrine sığınarak saçma sapan aşk hayatımı ifşa etmek istemiyordum. Aşk hayatı denir miydi ki gerçi buna? Hislerini tek taraflı yaşadığın zaman aşk oluyor muydu?

Ne demişti Aşık Veysel? Seversin, kavuşamazsın aşk olur.

Adam başka adama aşık karısı rahat etsin diye kaçarken tüm parasını verecek kadar yüce gönüllüydü. Cidden anasını satayım, mutlu bitmiyor muydu hiç bir son?

Aklıma Yeşil ve Deniz geldi.

Bitiyordu gayet.

Herkese papatya, bize mermi anasını satayım.

Elimdeki çizimleri incelemeye ve bir taraftan beynimin saçma tespitlerini kulak ardı etmeye çalışırken kıymetli kalemimi masanın üzerine bıraktım.

Kıymetli kalemim ailemin mezuniyet hediyesi olarak aldığı manevi değeri benim için çok fazla olan canım kalemimdi. Yeşilin taktığı isimle asgari ücretti kendisi. Babam verirken Yeşil'in söylediği cümleler geldi aklıma: "Ya yedi kişi danaya girecektik ya da sana hediye alacaktık. Bil bakalım hangisini seçtik?"

Kalemi elime her aldığımda kurban keser gibi Allahu Ekber diye bağırmamı söylemişti bir de. Her gördüğümde aklıma o an geliyordu ve ben kahkahamı her defasında zor tutuyordum.

Kaleme bakmayı kestikten sonra oturduğum yerde gerindim. Yüksek lisans konusu Malzeme ve İmalat olan bir makine mühendisi için üç gün fabrika, iki gün şirkette çalışacak olmak gerçekten iyiydi.

Ki, oturarak çalışmaktansa hareketli işler yapmayı seven benim için, gayet mutlu edici bir haberdi.

Yarenke masamın karşısındaki koltukta elindeki tercüme edilmesi gereken belgeleri incelerken "Yiğit Bey," dedi. "Bu dosyayı benim çevirmem en az iki günümü alır, kusura bakmayın."

Kırk iki sayfalık tamamı Çince ve hani normal konuşma bile değildi çevirmesi gereken, projenin ilk basamaklarıydı ve ben bile Türkçesini okuduğumda bir müddet düşünürdüm ne diyor burada diye, iki güne nasıl çevirebilirdi ki? Ve bunun için kusura bakmayın diyordu, vay anasını.

"Kendini o kadar zorlamana gerek yok, şöyle yapalım mı?" dedim oturduğum yerden kalkıp yanına giderken. "Ben bu hafta halledebileceğim kadarını göstereyim sana," Elinden dosyayı alıp, he Yiğit zaten Çince yazılardan çok anlardın ne anlatmak istediğini "Bence.. bu hafta için şu onuncu sayfaya kadar diyelim,"  dosyayı tekrar ona verdim. "Bana çevirsen yeterli olur."

"Her gün için sadece iki sayfa mı yani?"

Ha ha. Cidden. Ha ha.

Masamın üzerindeki üç tane dosyayı işaret ederken bir müddet durup ters bir şey söylememek için gözlerimi kapattıktan sonra açıp saçma bir gülümseme ile suratına baktım. "Üç ay için üç dosya, Yaren Hanım." dedim sinirden sesimin yüksek çıkmadığını umarak "Kırk iki sayfalık bir dosyayı evet günde iki sayfa haftada on sayfa olacak şekilde dört haftada bitirip ilk aşamayı halletmeyi düşünüyorum yüksek müsaadenizle." Sinirle üstteki dosyayı kenara çekip ikinci dosyayı aldım. "Sonraki iki haftada ikinci dosyayı hallederiz, toplam yirmi üç buçuk sayfa, sizin için çok kolay olacaktır ama benim için biraz zor olabilir, bir gün için 2.35 sayfa yapar, kalan altı hafta da en sonuncu," elimdeki dosyayı kenara bırakıp en sonuncu dosyayı aldım. "Dosyayı hallederim, tabi siz o zamana kadar tümünü çevirmiş olursunuz ama, ben bu şekilde ilerleyeceğim."

Çıtını çıkarmadan, pozisyonunu bile bozmadan, ikinci sınıf monoloğumu bitirmemi bekledikten sonra "Yiğit Bey," dedi "Yüce gönüllülüğünüz için teşekkürler," ayağa kalkıp dosyayı aldı. Öyle bir sıkıyordu ki parmak eklemleri bembeyaz olmuştu ve nedense, içimden bir ses dosyayı kafama geçireceğini söylüyordu. "İzninizle ben başka yerde çalışacağım."

Doğuştan RahatsızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin