Şu an hissettiklerimi açıklamak için bir anımı kullanmam gerekirse.. Babama çift anadal yaparak acaba inşaat mühendisliği de mi okusam dediğim günü seçerdim. Babamın okuduğu kitaptan usulca kafasını kaldırıp "Sen bilirsin oğlum." diyerek özgüvenimi aşırı pohpohladığı, kendimi Dünya'nın kralı sandığım o an. O gaz ile gidip Dünya üzerinde ne kadar bölüm varsa hepsini okumak istemiştim. Algoritmayı kurmuştum kafamda. Çift anadal ile iki mühendislik bitirsem, bir yabancı dil kursuna yazılsam, ulan bir de bilgisayar kursuna mı gitseydim acaba? Aradan bir de Erasmus çıkartayım. 12 sene bir şeye yaramayan öğrencilik hayatımı zirvede jübileyi yüksek lisans ile halledip kapanışı yapacaktım.
Tamam, babam mükemmel bir adamdı. Lisede öğrenci değişim programı ile gelen Finlandiya'lı Hank'ı ondan habersiz eve getirdiğimde bile aferin demişti. Vizeler yüzünden banyo etmeye vakit bulamadığım zamanlarda bile yanımda oturup kokuma rağmen derslerime yardımcı olmaya çalışmıştı. Dünya'nın en mükemmel babasıydı ama, o an keşke oğlum ya deseydi. Acaba bu kadar yükseklerden uçmasan mı?
Neyse. En azından o özgüven ile bazı şeyleri denemiştim. Sonunda başarılı olamasam da, kendimi başarısızlığa uğramış gibi hissetmemiştim. En azından denemiştim.
Her zaman denerdim.
Bu da benim geri beyinliliğimdi işte, napayım?
"İstersen.. Peşlerinden git Yiğit."
Sonunda kapıdan bakışlarımı çekebildiğimde "Giderim birazdan." dedim. "Bazı şeyleri yarım bırakarak yola devam edemiyorsun. Neyse. Ne diyorduk?"
"Arkadaşız, değil mi?"
"Yok Yaren," derin bir nefes aldım. "Herhangi bir şeye ihtiyacın olduğunda.. Ya da bir şey istediğinde istediğin zaman arayabilirsin, problem yok. Ama arkadaş değiliz. O kadar da değil."
Gözlerindeki kırgın bakış kendimi bok gibi hissetmeme neden olmasın diye arkamı döndüm. "Tamam o zaman, işte görüşürüz. Şimdi banyo yapmam lazım."
Tekrar dönüp suratına bakmadan kendimi banyoya attım. Aynadan kendime bakarken gülümsedim. İyiydi ya. Aynen.
***
Kot pantolonu bacaklarımdan yukarıya geçirirken ellinci defa falan Yarenke'yi arıyordum. Arıyordum aramasına da açan yoktu.
Ayakkabılarımı bağlarken telefonum sonunda çalmaya başladığında ekrana bile bakmadan telefonu kulağıma getirdim. "Neredesiniz, neden açmıyorsun telefonu?"
"Şey,selam Yiğit." dedi telefonda kim olduğunu anlayamadığım ses. "Ben Elif."
Hangi Elif demedim tabii.
"Merhaba?"
"Müsaitsen biraz konuşabilir miyiz?"
"Aslında.. Çok müsait değilim ama. "
"Kısa sürecek zaten. Resepsiyondayım ben. Gelebilir misin?"
"Elif-"
"İki dakika. Bir şey yapmayacağım. Söz."
Öff. Kız benim yüzümden sayılmasa bile sonuçta beni öptüğü için istifa etmişti ve bu yüzden iki dakika konuşulabilirdi. "Tamam, geliyorum."
Telefon ve cüzdanı ceplerime sıkıştırdıktan sonra odadan çıktım. Asansöre binmek istemediğimden yan taraftaki kapıyı açarak merdivenlere ulaştım. Resepsiyona geldiğimde Elif ayağa kalktı.
"Nasılsın?"
"İyiyim, sen nasılsın?"
Cevap vermeden oturdu. Karşısına geçip bir müddet lafa girmesini bekledim. Baktım ki oralı değil "Eee," dedim. "Nasıl yapalım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğuştan Rahatsız
HumorOna aşık olduğumda, sekiz yaşındaydım. Tüm Dünya bir yana o bir yana, kardeşimin okula başladığı gün. Her teneffüs yanına geleceğim diye yemin ettirmek için ayakkabılarımı saklayan kardeşimin. İlk teneffüste ondan iki sınıf üstte olmanın verdiği Mir...