Evet yeni bir kitapla karşınızdayım.
Yazıp yazmamak arasında çok kalmıştım fakat yazmaya karar verdim. Bir şey kaybetmem.
Bu kitabın bölümlerini diğer kitapların bölümlerine göre daha uzun tutucam. Bu yüzden yeni bölüm atma süresi uzun sürebilir.
Fantastik bir kurgudur. (Vampir)
Beğenmeniz dileğiyle.
••••
Esen sert rüzgarın hafiften çıkardığı ıslık, duraksayıp başımı yukarı kaldırma gereği uyandırmıştı. Dalından kovulup kimsesizliğe sürülmüş, kızıl ve turuncu rengindeki yapraklar geniş bahçede oraya buraya savruluyor, kimisi yerle buluşurken kimisi özgür bir kuş gibi gökyüzünde dans edercesine süzülmeye devam ediyordu. Esen sert rüzgarın hiç acıması yokmuş gibi temas ettiği ağaçların itaat etmesini ister gibi bellerini büküyordu.
İlerlemeye devam ettiğim vakit taş zeminden gelen topuk sesleri kulağıma ulaşıyordu. Hayattan bir beklentim kalmadığı, koskoca dünyada tek başıma kaldığımı düşündüğüm anda aklıma nadir uğrayan Tanrı'nın varlığıyla geldiğim kilisenin içine girmiş bulunmaktayım.
İlerleyen adımlarım kapının girişinde durdu. Utandım. Kapının girişinde öylece beklerken ilerlemeye utandım. Başım önüme düşerken ellerimi önümde birleştirdim. Unuttuğum Tanrı'nın şimdi karşısına geçip iyi dilekler dilemeye hakkım var mıydı bilmiyorum. Yüzsüzce ileriye doğru ilerleyip sıraların yanından geçip orta sıralardan birine oturdum. Hâlâ başım önüme eğikti. Siyah, deri eldivenlerimi çıkartıp yanıma bırakırken yavaşça başımı kaldırdım. Elim boynumdan asılan haçı bulurken dolan gözlerimle içimden Tanrı'dan binlerce kez özür diliyordum.
O sırada, kaç dakika, kaç saat boyunca boynumdaki haçı tutarak özür diledim bilmiyorum. Belki buna devam ederdim fakat boş kilisede yankılanan topuk sesi buna engel oldu. Duvarda asılan gösterişli şamdanlarda bulunan mum ışıklarının titrediği duvara bıraktığı yansımasından anlaşılıyordu.
Adımların sahibi sol taraftaki sıralardan birine oturduğunda başımı ondan tarafı çevirip gözlerimi kısaca üzerinde gezdirdim. Kahverengi gür saçları hafif dalgalıydı ve alnından tutam tutam dökülüyordu. Yan profilinden gözüken yüzü giydiği siyah kıyafetlerin tersine oldukça beyaz ve pürüzsüz gözüküyordu. Şekilli burnu, keskin bir çene hattı vardı. Kucağındaki kitapları yana bıraktıktan sonra taktığı siyah deri eldivenleri ağır bir şekilde çıkarmaya başladı. Bakışları İsa'nın heykelindeydi.
Beklemediğim anda etrafa yayılan şiddetli gökgürültüsü boş kilisede yankılandığında içimin ürpermesine engel olamadım. Yağmur sesi kulaklarıma dolarken eve nasıl döneceğimi düşünüyordum. Yanıma ilk kez şemsiye almamıştım ve yağmur yağıyordu öyle mi? Harika! Mum ışıklarıyla aydınlanan kilise çakan şimşekle daha fazla aydınlanırken saliseler sonra etrafı saran gökgürültüsüyle derin bir nefes aldım. Sanki metrelerce yükseklikte olan bir kaya yerle bir olmuşçasına şiddetli çıkıyordu sesi.
Bakışlarım bir kez daha solumda kalan bedeni bulduğunda ellerinin birleşik bir şekilde göğüs hizasında tuttuğunu gördüm. Kapalı gözleriyle nereden baksan dua ettiği belliydi. Uzun kemikli parmakları vardı. Gözlerini açtığında dudaklarının kıvrıldığını fark etmiştim. Onu mutlu eden bir şey olmuştu ki Tanrı'ya şükranlarını sunmak için gelmiş olmalıydı.
"Danke, Vater, Sohn und Heiliger Geist."
(Teşekkürler, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh)Sesli bir şekilde söylediklerinin Almanca olduğunu biliyordum. Sesindeki o tını, düzgün telafuzu kulağa güzel gelmişti. Almanlara pek benzemiyordu. Büyük ihtimalle o da benim gibi bir melez olmalıydı. Deri eldivenlerini giyinip kitaplarını aldıktan sonra ayağa kalktı. Bakışlarımı üzerinden çekerken sıradan çıkıp ara yerde ilerlemeye başlamıştı. Bu yağmurda gerçekten gidecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Journey In History ᴶᴶᴷ
FanfictionGeçmişe giden Lena, Jeon şatosunun geleceğini değiştirebilecek mi? 31.08.2020 20.09.2021