Sürpriz...
16.10.2020
Oy ve yorum bırakmayı unutmayın :)
***
Zamanın iyi gelmediği hiçbir şey yoktu.
Yaşıyordum.
Daha doğrusu, alışmıştım ; acı ile yaşamaya. Her nefes alışım da göğsüme batan diken, uzun bir süre boyunca beni uykusuz ve duygusuz bıraksa da alışmıştım. Hala yerli yerindeydi fakat bu iz artık bir parçamdı.
Kalabalık meydanın ortasında ne yapacağıma karar veremez bir şekilde dikilirken, insanlara, değişen yollara, dükkanlara bakıyordum. Hava bile değişmişti. Londra'nın o kasvetli ve soğuk havası bile yerini ılık rüzgarlara bırakmıştı.
Yaklaşık on yıl sonra, yeniden buradaydım işte.
Bu şehri ardımda bırakırken küs veya kırgın olmadığımı söylememe rağmen bir kez olsun cesaret edip ziyaret edememiştim. Korktuğum ya da kaçtığım Londra değildi. Sadece kendimi bununla avutuyordum.
''Anne, daha ne kadar bekleyeceğiz?'' Bana tutunan minik elin sahibine döndüm. ''Dalmışım, tatlım,'' Derin bir nefes alıp son kez hızlıca etrafa göz attım, karar verebilmek adına. ''Neden sıcak çikolata içmiyoruz? Bildiğim çok güzel bir yer var.'' Tabii, hala yerindeyse. Heyecanla ellerini çırparken ne kadar mutlu olduğunu düşündüm. Benden geçen bir şey mi yoksa gerçekten Londra'nın o büyülü havasına kapılmamak mümkün değil mi, bilemiyorum ama kızımın hayalini gerçekleştirmek için işte buradaydık.
Benim on yaşımdaki hayalimdi bu şehirde olmak ama yirmi bir yaşında paramı kazanıp kendi ayaklarımın üzerinde ilk kez gelmiştim. Mersa'ya yan gözle gülerek baktım. Sanırım bu ona ilk ve son büyük hediyem. Ben olduğum yere hep kendi çabalarımla düşe kalka gelmiştim. Hayal kurmayı ve peşinden koşmayı en az benim kadar acısı ve tatlısı ile öğrenecekti.
Şimdilik, sadece kızıma güzel bir anı bırakmak istiyordum.
Ben bu şehir de gençliğimi, en güzel anılarımı ve en kötü deneyimlerimi bırakmıştım. O da buraya her geldiğinde beni hatırlasın istiyordum.
Eskiden uğradığım kahvecinin sokağına girdiğimde o eski sokaktan eser yoktu. Anımsadığım kadarı ile dükkâna ulaştığımız da yerinde hediyelik eşya satan bir yerle karşılaştık.
''Aaaa,'' diye bir ses çıktı.
Hayal kırıklığı.
''Kahveci yok, anne.''
Üzülme, kızım.
''Sorun değil, bebeğim. Az ileride başka dükkân var, bak.'' Parmağımla ilerdeki dükkânı işaret ettiğim de kafasını salladı. Kumral kıvırcık saçları ve yeşil gözleri ile çok güzeldi. Ona her baktığımda içim gidiyordu. Dünyaya bir insan getirmiştim. Bu mucize değildi de neydi?
Dükkânı arkamızda bırakırken, beynimin içinde bir piyon eksildi.
Fiilen tanıştığımız ilk kahveci de yok olmuştu. Bizimle.
Sonunda sıcak çikolatalarımız ile bir köşeye kurulmuştuk. Mersa'nın bakışları çevrede fır dönüyor, hangi bir tarafa yetişeceğini şaşırıyordu.
O an yedi yaşındaki bir çocuğun, ilk heyecanlarını hissetmek istedim. İlk kez uçağa binmek, ayaklarımla beraber nefesimin kesilmesini, yolda mutluluktan göz yaşlarımı tutamamayı, hiç bilmediğim bir ülkeye, benim dilimi bile konuşmayan insanların arasına karışmanın verdiği korkuyu yeniden yaşamak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Appreicate |Malik
Fanfiction"Bizi öldürdün. Bizi kim geri getirecek?" Kendine biraz daha yaklaştırdı. Eli, kalbimin üstünde durdu. "Burada bir ihtimal var, biliyorum. Ben o ihtimale tutunuyorum." Ocak/2019