NOT: Marabaaa güzeller... Yeni bir bebek getirdik size, kabul eder misiniz bilmem. Şaka şaka edeceğinizi biliyorum. Sevimli de olabilir, güzel de olabilir her türlü yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyorum. Umuyoruz ki beğenir, onları çabuk benimsersiniz. İltica'yı kaldırınca onun yerine eskilerden bir tane yayınlayalım dedik ve buradayız işte. Keyifle okuyun. :)
Bizim için en sevdiğim parçayı buraya bırak.
Başlama tarihini yaz. :)
BİR ADAMIN DAĞINIK YATAĞI
>> FRAGMAN
Dermanı kalmayan ayaklarımla son sürat koşuyordum; nereye doğru koştuğumu hiç bilmeden... Gücünü içimde en saf haliyle hissettiğim fakat ne olduğunu bilmediğim bir bilinmeze mi yoksa olduğundan şüphe duyduğum çıkış kapasına mı çekiliyordum?
Neden bu kadar hızlı koşuyordum? Arkamda biri mi vardı?
Evet, ruhuma sahip olmak isteyen acımasız liderim arkamdaydı. Ondan kaçıyordum.
Onunla ilk karşılaşmamı anımsadığımda kandırılmış hissiyle sarıldığımdan ötürü kendime kızgınım. Zira onu cennetten bir parçanın dünyaya düştüğünü sanarak gözümden büyütmüştüm. Çünkü o öyle muazzam öyle güzel ve öyle can alıcıydı ki onunla nasıl baş edebileceğimi bilmiyordum.
Dürüst olmam gerekirse bu kadar büyüleyici beklemiyordum.
Tarih boyu yan yana gelmeleri imkânsız bir lider ve bir esir nasıl oluyor da dört duvar arasında göz göze geliyor, diye sorgulamıştım. Çünkü ben orada bir günahkârdım. Lider endamıyla hükmeden adam, canımı körü körüne yakıyordu.
Bilmediğim bir evrene uçurumdan aşağı atlayarak düşmek istiyordum. Olmayacaksa şayet ait olduğum evime gitmeye yelteniyordum.
Bu saatten sonra sesim değil canım çıkardı. Bu kaçış sonumu getirecekti, biliyorum.
Tıkınan ciğerlerimi eziyetinden kurtarmak için koşmaya kısa bir ara verdim. Kambur halimle yükselen göğsümü nasıl dinginleştirebileceğime dair bir fikrim yokken, bu denli hızlı çarpmasını sorguladım.
Uçuruma yetişmeden kalbim durursa minnet duyabilirdim. Canıma kıymak büyük saygısızlık olabilirdi. Ben yaşamayı her koşula rağmen seviyorken! İntihar bu dünyadaki en büyük azaplardan biriydi ve ben o azabı işlemeye koşuyordum.
"Buradasın işte yetiştim!"
Alelade sesi kâbuslarım olmuşken, dönüp bakmaya zinhar cesaret edemedim. Kalbim az önceye nazaran daha hızlı çarpmaya başladı. Ruhuma kastı olan bu adamın elinde can verecek, ekmeğine yağ sürecektim.
"Dinlen dinlen... çok yoruldun..."
Alaydan uzak, üzerime titreyen sesini tekrar duyduğumda sersemledim. Arkamdan dolanıp tam karşımda durduğunda spor ayakkabılarını gördüm. Son görüşümün bu olacağını söyleseler, boyun eğmekten bir saniye kaçınmazdım.
Elini bana doğru uzattığında hâlâ aynı pozisyonda bekliyordum. Gözlerim ellerine kaydı.
"Hadi tut ellerimi, bak karanlıktan kurtuluyoruz."
Karanlığın içinde boğuşurken nasıl kurtulabilirdik?
"Hadi ellerimi tut. Sana sarılmak istiyorum."
Kırıklar için çabalayan adam kararlılığımı yıkmak üzereydi bu yüzden tutmadım. Ölmek isteyen bir insan, el uzatana tutunmazdı. Bu büyük bir vazgeçiş olurdu.
"Bizi bitiremezsin." Cevap vermediğimi gördüğünde omuzlarımdan sıkıca tutup doğrulmama sebep oldu. Göz göze geldik. Asrın en büyük hatası bu göz buluşmalarıydı. Saklanmak isteyen her duygu, orada kendini barındırdığından düşmanının kucağına, seni kuşandığın en güçlü silahlara rağmen atarak korkağın biri haline getiriyordu.
Azabımın yek sebebi ağlamaktan kızarmış güzel gözleriyle bakıyordu. Kan gibiydi. Ateş gibiydi. Yemin ederim orada bir cehennem vardı.
"Boşluğumu doldurdun." Diye itiraf etti gururla.
Kalbinden bahsettiğini biliyordum.
Bilmek istemedim.
"Ama sen benim boşluğu dolduramadın," suçlarcasına itiraf ettiğim gerçeğe titreyen sesim engel olsa da vazgeçmedim. Tükenmiş bu bedenim ayağa kalmaya güç ve heves bulamıyordu.
"Söz verdim... Telafi edeceğim..."
Sözleri beni bakışları kadar yakıyordu. Gerçek sandığım her şey gibi bu da yalandı. Bu da bir aldatmaca, bir kurmacaydı. Oyunlardan bıkmıştım. Bana bir adım yaklaştı.
Hayır, o adımı atma, yalvarırım uzak dur, diye avazım çıktığı kadar bağırasım vardı. İç sesimi duymalıydı. Gözlerimin içini görüyorsa adım atmasını istemediğimi de görmeliydi. Her bir adımı beni kurtarmak için atarken olmamalıydı.
"Benim parlayan yıldızım... hayatımızın ortasına yıldırımlar düşürme." Omzumda ki elleri yukarıya doğru kaydı. Büyük elleri şimdi saçlarımın arasındaydı. Her bir tutam onunla canlanıyor ona dokunmak için yarışıyordu. Hissediyordum...
Saçlarımı okşadı; mayışıyordum.
"Bunu seviyordun."
Evet, seviyordum ama artık sevmek istemiyordum.
"Kendini bu kadar çok sevdirmen senin suçun. Oltana düşen benim." Bir kez daha konuştuğunda gözlerinin içine bakabilme cesareti buldum. Neden çabalıyordu? Neden şimdi geliyordu? Beni hayatından çıkartmak için çabalayan o değil miydi? Beni uçuruma sürükleyerek başarmamış mıydı?
Onunla beraber kendi hayatımı da terk ediyordum. Geri dönüşü olmayan bir yola başvuruyordum.
"Sevmene kabahat olan ben değilim." Diye yanıtladım çatlayan sesimle. Geri çekilmek için adım atmaya çalıştım ama izin vermedi. Bilakis yakın olmak için bana doğru bir adım daha attı. Dip dibeydik.
Nefesi nefesime karışıyordu. Benim dağınık adamım beni de dağıtıyordu.
"Bırak olduğumuz gibi devam edelim. Bırak hatalarımız en büyük dersimiz olsun."
"Kıraç," diye fısıldadım. Dudaklarım dudaklarına değmemeliydi. Ona her cevap verdiğimde değecekti. "Beni kontrol edemezsin."
"Bizi kontrol ediyorum, ayakta kalmamız için..." Burnumun ucuna dudağını değdirdi. Beni iyileştirmeye çalışıyordu. "Tam benimsin derken..." ellerimi sıkıca tuttu. "Tam avucumun içindesin derken seni kaybediyorum. Buna izin vermem."
"İznini istemiyorum."
Alay edercesine güldü. "Dik başlılığına hayranım Yasemen."
Bir karşılık vermedim. Tükenen her şeyim gibi lafının altında kalmayacağım inadımı da sömürmüştü.
"Hadi yeniden doğmamıza izin ver."
Bütün izin kapıları kapanmıştı. "Bırak...gitmem gerek."
"Şuan yere inen her bir melek bize şahit olsun ki seni uçuruma götürmeyeceğim sevgilim." Diye tısladı. Sesi kararlı, bakışları çetindi. O çatık kaşların altında benden vazgeçmeyecek bir çift göz görüyorum. İnanmaya icabet etmeyen yüreğim son demlerini yaşıyordu fakat ben Yasemen idim!
Bunca hasarımın üstüne bir enkaza daha kabul vermezdim.
O söylemeyene kadar üzerimize yağdığını fark etmediğim yağmur damlaları gözyaşlarıma karışırken, Kıraç'a nefretle yüklü gözlerimi diktim.
"Öyle mi? Beni uçuruma doğruca iten sen değil misin?"
Not: Hâlâ buradaysan bizim için bir de kalp bırak. Sizi ve yorumlarınızı seviyoruz. Eğer beğenirseniz yeni bölümler gelecektir. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ADAMIN DAĞINIK YATAĞI
HumorSesimi duyuyor musun? Yitip gitmeden sana sarılmalıyım. Gün geceye kavuştuğunda geç olabilir sevgilim... Sesimi duyuyor musun? Sesimi duymalısın; ben ellerinden kayıp gitmeden, soğuk bir gecede uçurumdan aşağı düşmeden, soluğum kesilmeden... ve ben...