Baekhyun"Yok işte, açmıyor telefonunu." diyerek telefonu sıkıntıyla sıranın üstüne koyduğumda yüz yirmi birinci aramam da başarısız olmuştu. Hiçbirimiz Jongin'e ulaşamıyorduk. Dünden beri telefonlarımızı açmıyordu. Eve de gelmemişti. Yer yarıldı da içine mi girdi bu çocuk?
"Böyle olmayacak polise falan mı gitsek acaba? Bayan Kim de eve gitmediğini söyledi. Of çıldıracağım amına koyayım! En mutlu olmam gereken zamanda bok oldu yine hayatım." diyerek Sehun kendini sandalyeye bıraktığında ellerini saçlarının arasından geçirerek sakin kalmaya çalışıyordu.
Okula gitmemek için kırk takla atsak da sabahın köründe Bayan Oh, evimize gelmiş ve hepimizi zorla okula göndermişti. Kardeşim kayıpken hayatımız böyle boka sarmışken o şeytan hocanın yüzünü görmeye nasıl tahammül edecektim bilmiyorum.
Sabahtan beri onu görmemiştim ama gördüğüm an boğazına yapışmaktan korkuyordum. Umarım bugünü katil olmadan kazasız belasız atlatabilirdim.
"Yerlerinize oturun, çocuklar!" diyerek şerefsiz matematikçi sınıfa giriş yaptığında göz devirmiştim. Amına koyduğumun hocası da çok üzmüştü arkadaşımı. Şu an bütün hocalardan nefret ediyordum.
Gözleri hepimizin üzerinde dolaşıp Kai'nin boş sandalyesinde takılı kaldığında yutkunup bakışlarını kaçırdı. Ne oldu vicdanınla yüzleşmek ağır mı geldi?
"Kai nerede?" diye bize bakarak sorduğunda ben alaycı bir tavır takınarak "Bilmem, kalbini kırdığınız yere bir bakın. Belki oradadır." demiştim. Sınıftakiler kıkırdadığında Soo hoca sinirlenmiş ve bana bakarak dişlerinin arasından "Çık dışarı! Bugün kimseyle uğraşmak istemiyorum." demişti.
Benim de canıma minnetti zaten. Eğilerek bir Fransız selamı vermiş, ardından sınıftan defolup gitmiştim. Koridorda öylece ilerlerken ayaklarım beni pezevengin odasının önüne getirmişti. Amına koyayım ya.
Tam arkamı dönüp gidecekken kapı açılmış, ben de bozuntuya vermeden yürümeye devam etmiştim. Arkamdan "Baekhyun!" diye bağırışını duysam da umursamamıştım. Birden kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdiğinde dudak dudağa gelmemiz ise beklediğim bir şey değildi...
Uzaylı görmüş gibi gözlerim şokla aralandığında o da dudaklarını yalayıp dudaklarıma bakmış, ardından "Baekhyun, gitme..." diye fısıldamıştı. Tüylerim diken diken olurken kalbim maraton koşarcasına atmaya başlamıştı. Sikeyim, bu da neyin nesi? Lanet olsun ki kendimi geri çekemiyordum. Büyü mü yapmıştı şerefsiz?
Hızlı hızlı nefes alıp kendime gelmeye çalışırken ellerimi göğsüne koymuş ve onu kendimden zorla da olsa uzaklaştırmayı başarmıştım. Ne yapmaya çalışıyordu bu?
"Neden dinlemeyi denemiyorsun beni?" diye gözlerime üzgünce bakıp sorduğunda yutkunmuştum. Bakma bana öyle, yine her zamanki gibi alay eder gibi bak ama böyle bakma...
"Çünkü sana inanmıyorum ve dinlemem de hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Artık benimle konuşmanızı istemiyorum hocam(!)." diyerek yanından gitmek için hareketlenmiştim ki tekrar kolumu tutarak beni durdurdu.
"Bak, geçmişte berbat bir adam olabilirim. Aklına gelebilecek her türlü pis şeyi de yapmış olabilirim ama bunların arasında hiçbir zaman yalan olmadı. Dürüstlüğe her zaman önem veren bir insan oldum. Kendimi o bok çukurundan kurtarmaya çalışırken insanların iftiralarıyla mücadele ettim ben. Bana bir pislikmişim gibi davranıp defalarca kez eziyet ettiler ama ben asla yılmadım. Tedavi olup iyileştim ve bugünlere kadar sağlam bir şekilde gelmeyi başarabildim." Söyledikleriyle şaşkınca yüzüne bakarken o beni afallatarak kendine çekip sıkıca sarıldı. Şaşkınlıktan tepki veremezken sözlerine devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fuck you, Teacher! (Chanbaek)
Fanfiction12/A Me: Siktiğimin yoda kılıklı pezevengi 31 vermiş bana sınavdan. ULAN OROSPU ÇOCUĞU 31 NE LAN 31 NE!? Ne mesajı vermeye çalışıyor bu puşt bana? .... Me: Ne? Amk Çinlisi...