Merdivenlerden çıkarken neden bu kadar yukarıda bir oda tuttuğuma hayıflanıyordum. O kadar şansızdım ki asansör bile bozulacak gün olarak benim gelmemi seçmişti. Hesapladığım saatten çok erken indiğim uçakta cabasıydı. Yurda geldiğimde saat daha 7.15'ti.Normal şartlarda hiç bir kuvvet beni yatağımdan kaldıramazdı ama farklı ülkenin saatinin gazabına uğramıştım. Uçağa bindiğimde saat akşam üzereydi ama burada sabahın körü. Hem de ne kör. İn cin top oynuyordu ve bir Allah'ın kulu yoktu. Neyse ki damarlarımda ki son kuvvetle 4. kata çıktım. Kendimi yığılmamak için zor tutuyordum. Sırt çantamı önüme aldım ve anahtarları aramaya başladım.
"Nerede bu anahtarlar?!!"
Diye gürültüyle hayıflanırken birden önünde durduğum kapı açıldı. Saçları dağılmış bir kız tepemden bana dik dik bakıyordu. Kızı rahatsız etmemin endişesi ve kollarımdaki kuvvetin bitmesiyle çantamın elimden kayıp yere düşmesi bir oldu. Daha ilk günden olmaması gereken bir şey daha!
Kıza baktım mahcup bir ifadeyle:-Kusura bakma bir Lee Min Shi klasiği ile tekrar insanların karşısındayım. Dedim.
Aksak bir gülüş yerleştirdiğim suratım karşımda ki uykulu kıza bir şey ifade etmişe benzemiyordu. Kız bıkkın sinirli bir şekilde.
- Sabahın körü! Bu saatte insanlar gürültü yapmaz! Ve bu gürültü yapan benim YENİ oda arkadaşım.
Karşımda bu kadar aşırı tepki görmek beni şaşırtmıştı. Belki haklı olabilirdi ama bende sorunlarla boğuşarak gelmiştim. Türkiye'den beri aksilikler peşimi bırakmıyordu. Mahcup şekilde gülümsedim. Gülümsememem gerekiyordu. Artık farklı biri olacaktım. Ama karşımda duran kıza karşı gülümsemekten başka bir şey yapamadım. Arkasını dönüp umarsızca içeri girdiğinde daha da afallamıştım. Yere dökülen çantama baktım. Neler yoktu ki içinde. Tek ben gelmemiştim Kore'ye ülkemi de çantamda getirmiştim.
"Aish cidden her ülkenin insanı aynı! Lee Min Shi'ye bağır dur!"
Yepyeni başlangıç hayallerim suya düşmüştü. Tepemde ki kız bana bakmayı bırakmış ve "Gireceksen gir" dercesine kapıyı açmıştı. Eşyalarımı toplamaya başladığımda arkamda ki odanın kapısının açıldığı duydum. Tüm arkadaş edinme gayretimle en güzel gülümsememi yüzüme yerleştirip olduğum yerden arkama dönecektim ki popomun üstüne oturmam bir oldu.
İşte yine aynı olay. Lee Min Shi rezil oldu. Yerimden doğrulmaya çalışırken bir elin bana uzandığını gördüm. Kafamı kaldırdım. Bu karşı daireden çıkan kızdı ve yüzünde kocaman gülümseme vardı. Elini tuttum ve ayağa hızla kalktım. Üstümü çırparken karşımda ki kız:
-Hoş geldin. Yeni taşıyorsun galiba. Ben Yun Sae Jin. Dedi.
Aslında tüm insanları aynı kefeye çok erken koymuşum diye düşünerek gülümsedim.
-Selam! Ben Lee Min Shi.
Sıcak bir tanışma yaptıktan sonra Sae Jin okula gitmek için yanımdan ayrıldı. Ardından gülümseyerek bakmam onu sevdiğim anlamına geliyordu. Tüm moralim bu tanışmayla yerine gelmişti. Eşyalarımı çabucak topladım ve içeriye büyük bir gürültüyle girdim. Az önce ki bana yapılan kabalığı karşılıksız bırakamazdım. İçeride ki kendini beğenmişe daha fazla rahatsızlık vermek istiyordum.
Evin kapını kapattıktan sonra etrafa bir göz gezdirdim. 2 oda bir salondan oluşan küçük bir stüdyo daireydi. Kendi odamı buldum ve oraya doğru yöneldim. Tabi ki peşimde gürültümle.Valizimi yerleştirip üstümü değiştikten sonra rahat bir nefes almak için dışarı çıkmaya karar verdim. Saat 9 olmuştu bile ve karnım çok acıkmıştı. Sokağa indiğimde her yer yabancı geliyordu. En son küçükken gelmiştim bu ülkeye. Etrafa bakına bakına market aramaya başladım.
" Vay işte market! Çok aramadan buldum"
Diye içimden sevinç çığlıkları atarken markette adımımı attım ve etrafa acele ile bakınmaya başladım. Kendi kendime:
" Ramen tatlım neredesin?"
Diye mırıldanmaya başladığım sırada yerlerin yeni silinmiş olmasına aldırmadan yürümemin bedelini uçarak ramenlerin üstüne düşmekle ödedim.
"Uçan kız Min Shi iş başında. Muhteşemim!" diye hayıflanırken sırtımın acı içinde yandığını hissetmemek en iyisi diye düşündüm. Rezilliğim diz boyuydu. Geldiğim gün düşmeler azarlanmalar peşimi bırakmıyordu.
Ürkekçe başımı kaldırdığımda kimsenin beni görmemesini umut ediyordum ki tepemde elinde içecek şişesiyle duran şapkalı çocuğu görmem ile umutlarımın ramenler gibi yıkılması bir oldu. Bir süre bana baktıktan sonra elini uzatmıştı. Mecburen kalkmak için elini tuttum ve hızla ayağa kalktım.
O utancın içinden kaçıp kurtulmak için can atarken birde bir elin beni sarsakladığını hissettim. Yüzümü dönmemle market sahibini ejderhaya benzeyen yüzünü görmem ve azarlamalarını işitmem bir oldu. Çelimsiz ben kendimi bile koruyamıyordum. Kadının sarsaklaması bitmeyecek gibiydi. Hep aynı şeyleri tekrarlıyor ramenlerin parasını ödememi istiyordu."Kahretsin neden yanımda yeterli kadar para yoktu ki!!"
Titrek bir sesle özür dilemekten başka çarem yoktu.
^Özür dilerim ajumma^ diye tekrarlıyordum ödeyeceğimi söylememe rağmen beni bırakmıyordu. Birden teyze beni bırakmış iki adım gerilemişti. Beni kaldıran çocuğa baktığımda teyzeyi eliyle uzaklaştırdığını gördüm. Kısa bir an göz göze gelsek de hemen gözlerini kaçırdı. Bu çocukta garip bir şeyler vardı, kimden saklanıyordu diye düşünürken çocuk konuşmaya başladı:-Böyle insanlara davranmak çok yanlış. Seni şikâyet etmediğimize dua et ve ramenlerin parasını ödeyeceğim. Dedi.
İçimde bir rahatlama ve mahcup olma duygusunu aynı anda yaşadım. Yerin dibine girmekle orada cennete rastlamak bunun gibi bir şeydi galiba.
Teşekkür etmek için tam ağzımı açtığımda birden bileğimden tutup beni sürüklemeye başladı. Daha ne olduğunu anlayamadan parayı ödeyip dışarı çıkmamız bir oldu. Bir şeyden saklandığı belliydi, bu davranışıyla ispatladığını düşündüm. O kadar sıkı çekmişti ki bileğimin ağrısıyla yüzümü buruşturdum:- Tamam, paramı ödemiş olabilirsin ama sana borcumu ödeyebilirim. Bu yüzden bileğimi çekiştirmene gerek yoktu. Dedim.
Sinirim iyice bozulmuştu ve acıyan sırtımın yanında bir de ilk günden bilek ağrısı çekecektim.
Karşımda duran çocuk şaşkın bir şekilde beni inceliyor ve anlam veremez bir şekilde bakıyordu. Kafamı kaldırdım ve:-Kore'de ki ilk günümde başıma bunlar geldi. Sinirlendim. Sakarlığım bazen beni çileden çıkarıyor. Kusura bakma sunbae. Dedim.
Karşımda ki uzun boylu esmer çocuğun sadece gözlerini görebiliyordum ve gözlerinde sadece merak vardı.
-Sen uzaydan falan mı geldin?
Hah şimdide dalga geçme zamanına gelmiştik. Kendimi ezdirmemeliydim yepyeni Lee Min Shi vardı artık. Omuzlarımı dikleştirdim ve:
-Dalga geçecek başka birini bul. Dedim
Gitmek için arkamı döndüğümde beni hızla omuzlarımdan yakaladı ve kendine döndürdü. Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde yüzüne bakıyordum. Sadece aramızda 10 cm vardı. Gözleri gözlerimdeyken:
-Bana borcunu ödemene izin vereceğim bu yüzden şu kâğıda numaranı yaz. Dedi.
Çocuk haklıydı tabi. Parasını ödemeliydim. Numaramı verdiği kâğıda yazdım ve oradan ayrılmak için iki adım attım. Çocuk hala konuşuyordu, istemsiz bir şekilde gelen sese döndüm.
-Bu arada ben Dong Young Bae. Seni arayacağım. Dedi.
Her ne kadar kaba bir şekilde bileğimi çekse de bana yardım etmişti. Utancımdan daha ne kadar yerin dibine girebilirdim ki. Sarsakça elimi kaldırdım ve:
-Bende Lee Min Shi! Aramanı bekleyeceğim. Dedim ve bu rezil andan koşarak uzaklaştım.
Young Bae mi? Ramen mi? İlk günden daha ne kadar bela açabilirdim?